ആത്മാര്ത്ഥതയും അതിന്റെ പ്രാധാന്യവും
Ey insan! Bilki Allah, alemlere muhtaç değildir. İbadet edenlerin ibadeti O'na fayda vermez. Günahkarların masiyeti de O'na zarar vermez. İbadetin faydası da, masiyetin zararı da sahibinedir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: ”Kim salih bir amel işlerse faydası kendinedir. Kim de kötülük yaparsa zararı kendinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz” (Casiye suresi 15.ayet)
Kul, Allahu Teâlâ'ya ibadet etmek için yaratıldığından; bu kulluğu gerçekleştirmeden başka bir diyarda ve ahirette onun için bir kurtuluş yoktur. Müslümanın; her emri yerine getirmek ve her yasaktan sakınmak suretiyle Rabbine yaklaşması için Allah, ibadet çeşitlerini bildirmiş, Kur'an ve Sünnet ile onları insanlara açıklamıştır. Bu kulluğa aykırı düşen durumları da bildirmiştir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: ”Ey iman edenler! Rüku edin, secde edin, Rabbinize ibadet edin; hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz” (Hac suresi 77.ayet) Ve şöyle buyurur: “Rasul size ne verirse onu alın ve neyı yasaklarsa ondan da kaçının” (Haşr suresi 7.ayet) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurur: "Size yasakladığım şeyden kaçının ve size emrettiğimi gücünüz yettiğince yapın. Sizden öncekileri ancak çok soru sormaları ve peygamberlerine karşı gelmeleri helak etti" (Bu hadisi, Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre radıyallahu anh kanalıyla rivayet eder).
İbadet; severek ve boyun eğerek, koyduğu hükümler ile Allah azze ve celle'ye yaklaşmaktır. Alemlerin Rabbi'ne bütünüyle teslim olmaktır. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: ”Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O'na teslim olun; sonra size yardım olunmaz” (Zumer suresi 54.ayet) Ve şöyle buyurur: ”De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, çok bağışlayıcı ve merhamet sahibidir” (Ali İmran suresi 31.ayet) Kişi ancak Allah'tan bir nur ile O'na ibadet ederek ve Allah'tan bir nur ile masiyeti terkederek, bid'at işlemeyerek ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şeriatından sapmayarak Allahu Teâlâ'ya yaklaşabilir ve O'nun rızasını kazanır. Aişe radıyallahu anha'nın şöyle dediği rivayet edilir: "Bizim emrimiz olmayan bir ameli işleyenin ameli reddolunmuştur" (Bunu, İmam Müslim rivayet eder). "Kim, bizim dinimizde olmayan bir şeyi sonradan ona sokarsa o, reddedilmiştir" (Bu hadisi de Buhari ve Müslim rivayet eder).
İbadetin ve Allah'a yaklaşmanın özü, kabul edilme şartı, ihlastır. İhlas, Allah'ın sevdiği ve razı olduğu, kalbin amelidir. İhlas, amelleri arındırır ve temizler; onları yüceltir. Allah, ihlas ile amelleri bereketlendirir ve faydalı kılar. Sevabını bol eyler. Allah kullarına ihlasa sarılma görevini yüklemiştir. İhlası gerçekleştirip mükafatlandırılmaları veya ihmal edip cezalandırılmaları üzere kullarını onunla imtihan eder. AllahuTeâlâ şöyle buyurur:”O (Allah), hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek üzere ölümü ve hayatı yaratandır. O; Aziz'dir, Ğafur'dur” (Mülk suresi 2.ayet)Ve şöyle buyurur: ”Arşı su üzerinde iken hanginizin daha güzel bir amelde bulunacağını ortaya çıkarmak için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur” (Hud suresi 7.ayet) Yine şöyle buyurur: ”Hangisi daha güzel amelde bulunacak diye onları imtihan etmek için, yeryüzünde bulunanları biz ona bir süs yaptık” (Kehf suresi 7.ayet)
İbni Kesir rahimehullah, bu ayetin tefsirinde şöyle der: "Daha çok amel" dememiş, bilakis "daha güzel amel" demiştir. Amel, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şeriatı üzere Allah azze ve celle için ihlas ile yapılana kadar "güzel" olmaz. Ne zaman amel, bu iki şarttan birini kaybederse boşa gider ve batıl olur. Fudayl b. Iyad, "hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek için" kavlini açıklarken şöyle der: En ihlaslısı ve en doğrusu olanını bulmak için. Amel, ihlas ile yapılır ve doğru olmazsa kabul olunmaz. Doğru olur ve ihlas ile yapılmazsa yine kabul olunmaz. Mutlaka ihlas ile yapılmalı ve doğru olmalıdır. Allah; nafile ibadetlerde ve farzlarda, emrettiği ve yasakladığı şeylerden müslümanın her yaptığında ve terkettiğinde, ihlaslı davranılmasını emretmiştir. Şöyle buyurur: ”Onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur” (Beyyine suresi 5.ayet) Ve şöyle buyurur:”Dini Allah'a has kılarak (ihlas ile) ibadet et. Dikkat et! Halis olan din sadece Allah'ındır”(Zumer suresi 2-3.ayetler)
Ömer ibnu'l Hattâb radıyallahu anh'tan şöyle dediği rivayet edilir:Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: "Ameller şüphesiz niyetlere göredir ve herkes için ancak niyet ettiği vardır. Kimin hicreti Allah ve Rasulü’ne ise o kimsenin hicreti Allah ve Rasulü’nedir. Kimin de hicreti elde edeceği bir dünyalık ya da evlenmek istediği bir kadın içinse o kimsenin hicreti de kendisi için hicret ettiği şeyedir." (Bu hadisi, Buhari ve Müslim rivayet etmişlerdir).
İhlas; niyetin ve amelin saf olması, niyeti ve ameli batıl kılacak veya kemaline zarar verecek; riya, gösteriş ve kendini beğenme benzeri batıl istekler ve sonradan uydurulmuş bid'atler gibi her türlü kusurdan ve karışmadan arınmış olması anlamındadır. Doğru niyet ve ihlaslı amel, içerisine dışkı ve kan karışmayan süt gibidir. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: ”Davarlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. Size onların karınlarındaki dışkı ile kan arasından, içenlerin boğazından kolaylıkla geçen halis bir süt içiriyoruz” (Nahl suresi 66.ayet)
Aynı şekilde yapılan iki amelin hükmü samimi niyet ve ihlasa, kötü niyet ve aldatmaya göre değişir. Amelinde ihlaslı olan, Allah'a yakınlaştırılanlardandır. Niyetine başka bir şey sokarak aldatan ise Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılan ve azap edilenlerdendir.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem zamanında öyle bir topluluk vardı ki Onlar; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte ihlas ile namaz kılarlar ve cihat ederler. İşte Onlar, en yüce makamlardadırlar. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Allah, onlar hakkında şöyle buyurur: ”Onlar, namazlarına devam edenlerdir. İşte asıl bunlar mirasçılardır. Firdevs'e mirasçı olan bu kimseler, orada ebedi kalıcıdırlar” (Muminun suresi 9-10-11.ayetler)Yine Allah, bu sahabiler hakkında şöyle buyurur: ”Fakat, peygamber ve beraberindeki müminler, mallarıyla ve canlarıyla cihat ettiler. İşte onlar için hayırlar vardır ve onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir. Allah onlara altından nehirler akan cennetler hazırlamıştır. Orada ebediyyen kalıcıdırlar. işte en büyük kurtuluş budur” (Tevbe suresi 88-89. ayetler)
Buna karşın münafıklardan oluşan başka bir topluluk da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte namaz kılar ve cihat ederlerdi. Fakat onlar ihlastan ve imandan yoksundular. Onlar, en kötü makamlarda olacaklardırlar. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: ”Şüphesiz münafıklar cehennemin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı bulamazsın” (Nisa suresi 145. ayet)
Amelin şekli aynıdır. Fakat ihlaslı olanlar, Allah'a yakınlaştırılan ve kazananlardır. Riyakârlar ise Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılan ve kaybedenlerdir. Biri, Allah yolunda cihat edilen bir savaşta öldürülmüştür. Bir diğeri ise, Kur'an okur; malını, hayır yollarında infak eder. Allahu Teâlâ, onları iki gruba ayırır. Bir grup cennettedir ve bir grup da cehennemdedir. Amelinde Allah için ihlaslı olanı, Allah derecelerle yükseltir. Riya ve gösteriş olarak amel işleyeni de kat kat alçaltır. Enes radıyallahu anh'tan şu rivayet edilir: Harise b. Sürâka'nın annesi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelir ve şöyle der: "Ey Allah'ın Rasulü! Bana, Harise'den bahsetmez misin? O, Bedir günü öldürülmüştü. Cennette ise sabrederim. Bunun dışında bir yerdeyse, onun için çokça ağlayacağım. Rasulullah şöyle buyurur. "Ey Harise'nin annesi! Cennette bir takım cennetler vardır. Senin oğlun, Firdevsi'l A'lâ'ya ulaşmıştır." (Bu hadisi Buhari rivayet eder). Abdullah b. Amr radıyallahu anh, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Kur'an ehline denir ki, 'Oku ve yüksel; dünyada tertil ile okuduğun gibi yavaş yavaş oku. Makamın, okuyacağın son ayete kadar yükseldiğin yerdedir." (Bu hadisi Ebu Davud ve Tirmizi rivayet eder. Tirmizi "Hasen-sahih bir hadistir" demiştir).
Ebu Kebşe Amr b. Sa'd el-Ensari radıyallahu anh'tan şöyle dediği rivayet edilir: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: "Dünya ehlinin hali şu dört insanın hali gibidir: Allah'ın kendisine mal ve ilim verdiği bir kul... Allah'tan hakkıyla korkar, akrabalık bağlarını gözetir ve Allah'ın bu nimetlerdeki hakkını bilir. Bu kul makamların en üstünündedir. Allah'ın kendisine ilim verdiği ve mal vermediği bir kul... Niyetinde samimidir. “Şayet malım olsaydı, falancanın yaptığı gibi yapardım” der. Bu onun niyetidir ve o ikisinin sevabı aynıdır. Allah'ın kendisine mal verdiği ve ilim vermediği bir kul... Malını bilgisizce, gelişi güzel harcar. Rabbinden gereği gibi korkmaz, akrabalık bağlarını gözetmez ve Allah'ın malındaki hakkını bilmez. Bu kul, makamların en kötüsündedir. Allah'ın ne mal ne de ilim verdiği bir kul... “Şayet malım olsaydı, falancanın yaptığı gibi yapardım” der. Bu onun niyetidir ve o ikisinin günahı aynıdır." (Bunu, Tirmizi rivayet eder ve "Hasen-sahih bir hadistir" demiştir).
Düşün ey müslüman! Kendisiyle Allah'ın rızası ve ahiret yurdu istenilen bu salih ameller, ihlas onların özü ve temeli olunca sahibi nasıl da kazananlardan ve yakınlaştırılanlardan olur.
Sonra yine düşün! Aynı ameller, ihlastan yoksun olunca ve riya karışınca sahibi nasıl da Allah'ın rahmetinden kovulanlardan ve zarara uğrayanlardan olur.
Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle der: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: "Kıyamet Günü, insanlar arasında ilk olarak hesabı görülenler şu kimselerdir: Savaşta öldürülmüş bir kimse getirilir ve Allah ona nimetlerini hatırlatır, O da kabul eder. Şöyle buyurur: "Bu nimetler karşılığında ne yaptın?" O da: "Şehit olana kadar senin yolunda savaştım" der. Şöyle buyurur: "Yalan söyledin. Bilakis sen, cesur denilsin diye savaştın ve denildi de..." Sonra götürülmesi emredilir. Cehennem’e atılıncaya kadar yüzüstü sürüklenerek götürülür. İlim öğrenen ve öğreten, Kur’an okuyan bir adam getirilir ve Allah ona nimetlerini hatırlatır, O da kabul eder. Şöyle buyurur: "Bu nimetler karşılığında ne yaptın?" Oda cevap olarak: "İlim öğrendim ve öğrettim, senin rızân için Kur’an okudum" der. Şöyle buyurur: "Yalan söyledin. Bilakis sen, alim denilsin diye ilim öğrendin, güzel Kur’an okuyor denilsin diye Kur’an okudun ve denildi de.." Sonra götürülmesi emredilir. Cehenneme atılıncaya kadar yüzüstü sürüklenerek götürülür. Allah’ın her türlü maldan bolca verdiği zengin bir kimse getirilir ve Allah Ona nimetlerini hatırlatır, O da kabul eder. Şöyle buyurur: "Bu nimetler karşılığında ne yaptın?" O da: "İnfak edilmesini, harcanmasını sevdiğin hiç bir yol bırakmadan hepsinde senin rızân için infak ettim, harcadım" der. Şöyle buyurur: "Yalan söyledin. Bilakis sen, cömert denilsin diye bunu yaptın ve denildi de..." Sonra götürülmesi emredilir. Cehenneme atılıncaya kadar yüzüstü sürüklenerek götürülür." (Bu hadisi, İmam Müslim rivayet eder).
Ebu Hureyre radıyallahu anh'tan, şu rivayet edilir: "Ey Allah'ın Rasulü! Senin şefaatin ile en çok mutlu olan insan kimdir?" dedim. Şöyle buyurdu: "Kalbinden ihlas ile 'La ilahe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur) diyen kimse.." (Bu hadisi, Buhari rivayet eder). Bunu, anlamını bilerek ve gereğiyle amel ederek ihlaslı bir şekilde söyleyenle; riya ya da adet gereği taklit ederek, anlamını bilmeden ve gereğiyle amel etmeden söyleyen bir olur mu?.
Allah'ın kulları! İhlas sahibi kimselerden olun. Çünkü ihlas sahipleri Allah'ın korumasında ve gözetimindedir. Şeytanın hilelerinden ve kaybetmenin üzüntüsünden kurtulmuşlardır. Allah onları kurtuluşa eren taraftarları arasında barındırır. Allahu Teâlâ İblis hakkında şöyle buyurur: ”(İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım. Ancak onlardan ihlasa erdirilmiş kulların müstesna” (Hıcr suresi 39-40. ayetler) Ve şöyle buyurur: ”Dedi ki: Senin izzetine andolsun ki, onlardan ihlasa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım” (Sad suresi 82-83. ayetler)
Allah, tevbe edenlerin tevbesinin kabulü için amellerinde ihlaslı davranmalarını şart koşar. Şöyle buyurur: ”Ancak tevbe edenler, hallerini düzeltenler, Allah'a sımsıkı sarılanlar ve dinlerini Allah için halis kılanlar müstesnadır. İşte onlar müminlerle beraberdirler. Allah müminlere büyük bir mükafat verecektir” (Nisa suresi 146. ayet)
Ömer ibnu'l Hattab radıyallahu anh, Ebu Musa el-Eş'ari'ye şöyle yazar: "Niyeti halis olanın, kendisiyle insanlar arasındaki işine Allah yeter." Ali radıyallahu anh şöyle der: "Amelin azlığıyla ilgilenmeyin, kabul olup olmamasıyla ilgilenin." Bazı abidler de şöyle demişlerdir: "Allah'ın öyle kulları vardır ki aklederler. Akledince amel işlerler. Amel işleyince ihlaslı davranırlar. İhlas onları bütün iyilik kapılarına sevkeder."
Ey müslümanlar! Bu yüce asıla sımsıkı tutunun. Amelleriniz ile, Allah'ın rızasını ve ahiret yurdunu dileyin. Niyetlerinizde ve isteklerinizde Allah için ihlaslı olun. Allah'a, Rasulünüz sallallahu aleyhi ve sellem'in şeriatıyla yakınlaşın. Müslümanın, mubahı (yapılması caiz olan şeyleri) sevap kazanma niyetiyle yapması müstehaptır. Mubahı, Allah'tan ecir kazanmak niyetiyle yaparsa Allah onun sevabını çoğaltır. Sa'd b. Ebi Vakkâs radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Şüphesiz sen, Allah rızasını dileyerek harcadığın her nafaka için mükafatlandırılırsın. Hatta, hanımının ağzına koyduğundan bile.." Allahu Teâlâ şöyle buyurur: ”Kim Rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa salih bir amel işlesin ve Rabbine ibadetinde kimseyi ortak koşmasın” (Kehf suresi 110. ayet)
Yüce Allah’ın hepimizi ihlas ile Ona ibadet eden kullarından eylemesini, bu ihlasımız ilede bizi Firdevs cennetlerine ulaştırmasını temenni ederim.