വിവാഹമൂല്യം
Âişe'den -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:
{ كَانَ صَدَاقُهُ لِأَزْوَاجِهِ ثِنْتَيْ عَشْرَةَ أُوقِيَّةً } [ رواه مسلم ]
"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in eşlerine verdiği mehir, on iki okka/ûkiyye idi."[1]
Ömer b. Hattab'tan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:
{ مَا عَلِمْتُ رَسُولَ اللَّهِ - صلى الله عليه وسلم - نَكَحَ شَيْئًا مِنْ نِسَائِهِ، وَلاَ أَنْكَحَ شَيْئًا مِنْ بَنَاتِهِ عَلَى أَكْثَرَ مِنْ ثِنْتَيْ عَشْرَةَ أُوقِيَّةً } [ رواه الترمذي ]
"Rasûlulllah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ne eşleri ile evlenirken, ne de kızlarını evlendirirken on iki ûkiyyeden fazla mehir belirlediğini bilmiyorum." [2]
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- evlenmek isteyen bir adama:
{اِذْهَبْ فَالْتَمِسْ وَلَوْ خَاتَمًا مِنْ حَدِيدٍ فَذَهَبَ، ثُمَّ رَجَعَ فَقَالَ: لاَ وَاللَّهِ مَا وَجَدْتُ شَيْئًا، وَلَا خَاتَمًا مِنْ حَدِيدٍ، فَقَالَ النَّبِيُّ - صلى الله عليه وسلم - : مَاذَا مَعَكَ مِنْ الْقُرْآنِ؟ فَقَالَ مَعِي سُورَةُ كَذَا وَسُورَةُ كَذَا لِسُوَرٍ يُعَدِّدُهَا، فَقَالَ النَّبِيُّ - صلى الله عليه وسلم -: أَمْلَكْنَاكَهَا بِمَا مَعَكَ مِنْ الْقُرْآنِ }
"Demirden bir yüzük de olsa bir şeyler arayıp bul, buyurdu. Sonra adam gidip geri geldi.Allah'a yemîn ederim ki hiçbir şey bulamadım, demirden bir yüzük bile bulamadım, dedi.Bunun üzerine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-: "Kur'an'dan ezberlediğin bir şey var mı?" diye sordu. Adam: "Evet, şu şu sûreleri biliyorum." demesi üzerine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-: Kur'an'dan bildiklerinin karşılığında seni onunla evlendirdik." [3]
{ إِنَّ أَعْظَمَ النِّكَاحِ بَرَكَةً أَيْسَرُهُ مُؤْنَةً } [ رواه أحمد ]
"Bereket bakımından nikahın en büyüğü, külfetçe/yardımca en kolay olanıdır."[4]
Zamanımızda mehir, insanların aşırı yükseltmelerinden dolayı evliliğe bir engel olmaktadır.
Evet, insanın istediği kadar hanımına mehir ödemesi haram değildir. Fakat, bu mehir, insanları yorup evlenmekten kastedilen hikmeti yok etmemelidir.
Günümüzde kadınlar, mehirle alınıp-satılan, sahiplerinin onlarla evlenmek isteyenlerle pazarlık yaptığı bir eşyaya dönüşmüşlerdir. Evlenmek isteyenlerin hangisi daha çok mehir veriyorsa, o daha üstün görülüyor. Bu, insanları istenmesi gereken saygı, sevgi ve güzel ahlâktan vazgeçiren kötü bir âdettir. Kadının âilesi tarafından istenilen aşırı miktardaki mehir, bulunamadığı için birçok evliliği de engellemiştir. Şayet şeriat onları böyle yüklü şekilde eşya hazırlamakla mükellef tutmuş olsaydı, âileler mazur görülürdü. Çoğu zaman bu hazırlıklar için insanların ifrata kaçtıklarını, bunlardan dolayı mülklerini sattıklarını görmekteyiz.Halbuki Allah Teâlâ, evliliği, evleri yıkmak ve malları zayi etmek için meşru kılmamıştır. İnsanlara vacip olan, ödedikleri paralarla yabancılara faydalı oldukları hazırlıklarda yarışmak değil, zinânın azalması için evliliği kolaylaştırmada yarışmak veya eşlerin lükslerini çoğaltıp tembelliklerini artıracak elbise, mobilya ve diğer eşyalarını çoğaltmak yerine faziletlerle donatmada yarışmalarıdır.
Köylülerin düğün hazırlıklarında şehirlilere benzemek için koltuk, halı vb. eşya getirdiklerini görmekteyiz. Allah aşkına köylü koltuğa oturmaya alıştığında hiç yere oturabilir mi?
Yine halı vb. yumuşak şeylerin üzerinde yürümeye alıştığında ekinlerin arasında yürüyebilir mi? İşte bugün olan budur. Şimdi köylülerin çoğu bundan dolayı zorluklara dayanamamakta, tarlalarda çalışamamaktadırlar.Sonuçta da arazilerini işletecek birilerine muhtaç olarak hüsrana uğramışlardır.Eğer çiftçilik yapan herkes sonuçta bu işi yapamaz olacaksa, bu işin nereye varacağını ancak Allah bilir. O halde ey köylüler! Sizi yok olmanıza götüren bu akıma kendinizi kaptırmayın! Zorlu olan hayatınızı muhafaza edin! Zirâ sizin sermayeniz odur! Ümmetinizin ve memleketinizin varlığı onunla mümkündür.
[1] Müslim, "Nikâh", 78
İlim ehline göre 1 Ûkiyye, 40 dirhem gümüşe tekabül eder. Buna göre 12 Ûkiyye, 480 dirheme tekabül eder.
[2] Tirmizî, "Nikâh", 23
[3] Buhârî, "Nikâh", 14, 32, 35, 37, 40, 44, 49, 50; "Fedâilü'l-Kur'an", 21, 22; "Libâs", 49; Müslim, "Nikâh", 76.
[4] Ahmed Müsnedi; VI, 82