KALP HASTALIKLARININ SEBEBİ VE İLACI
Hamd alemlerin rabbi olan Allah’a salat ve selam nebimiz Muhammed’e bütün aline ve ashabına olsun.
İnsanın dünya ve ahiret saadeti kalbinin selametine bağlıdır. Çünkü kıyamet gününde Allah’ın azabından kurtulup ebedi cennet nimetlerini ancak selim kalp sahipleri elde edecektir. Allah azze ve celle bu konu hakkında şöyle buyuruyor:
“O gün ki, ne mal fayda verir, ne de oğullar. Ancak Allah’a halisve pak bir kalp ile varan müstesna.” (Şuara: 26/88-89)
Ve yine Allahu Teala İbrahim’i (a.s.) şöyle övüyor:
“Rabbine selim kalple geldiği zaman...”
Alimlerinde açıkladığı gibi kalbin selameti Allah’ın bize haber vermiş olduğu şeylere ters düşen şüphelerden ve nefsin Allah’In emir ve nehiylerine zıt olan isteklerinden kalbin kurtulmasıdır. Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de bedenlerin hastalandığı haber vermiştir ve bu konuda münafıklar hakkında şöyle buyurmuştur:
“Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allahu Teala onlar için hastalığı artırmıştır.” (Bakara: 2/10)
Bundan dolayı akıllıya muhtemel olan, akıllı kişiden beklenen cesedinin sağlam olmasından çok kalbinin selim olmasına hırslı, istekli olmadır. Bu zamanda ise insanlar tamamen bedenleriyle meşguller. Onu bütün afetlerden koruyorlar, herhangi bir tehlikeye maruz bırakmıyorlar, bir musibetle karlışatığında tedavisine koşuyorlar, onu korumak için bütün yolları deniyorlar. Soğuk havada kışlık elbiseler, sıcak havada ise kısa ve hafif elbiseler giyiliyor, hastanaler ise bedenleri bütün hastalıklardan tedavi ediyor.
Bu (bedenlere önem vermek) mühim bir iş olmasıyla beraber, kalbe önem vermek ve ihtimam göstermekle büyük noksanlık, kusur var. İnsanlar kalp hoşnutluğunu hissetmiyorlar. Bu durum tekrar tekrar yaşanmasıyla, meydana gelmesiyle çoğu insanların kalplerinin ölmesine sebep olur, kalp hissizleşir günah, isyan yaraları ona ızdırap vermez, üzmez, haktan cahil olması ona acı vermez. Şairin şu sözünde olduğu gibi kalpsiz hayat yok gibidir. “Yara ölüye acı vermez.”
Seleften birisi bu insanlara şaşarak şöyle diyor: “Cesedi ölene ağlıyorlar, kalbi ölene ise ağlamıyorlar. Halbuki kalbin ölmesi daha büyük kayıptır, daha şiddetlidir. Bu durum ortadadır. Çünkü kalpleri küfür, isyan tarzları ve taatleri terk ile ölenlere akrabalarındanv e onu tanıyanlardan hiç kimse ağlamıyor. Fakat cesetleri öldüğünde sesler ve ağlamalar yükseliyor.
Kalbin Sıhhatinin ve Hastalığının Alametleri
Kalbin sıhhatinin ya da hastalığının alametleri kalbe emirler ve nehiyler teklif edildiğnide ortaya çıkar, bilinir. Eğer kişi Allah’ın emirlerine sür’at edici ve nehiylerinden uzaklaşıcı karıcı ise bu o kişinin kalbinin sıhhatine ve selametine alamettir. Fakat Allah’ın haram kıldığı şeyleri işliyor, emirlerini yerine getirmekte gecikiyorsa bu da kalbin hastalığının delilidir. Bu durumdan Allah’a sığınırız. Yine kalbin hastalığnıın alemetlerinden biride Allah’a yaklaştırıcı ibadetler, taatler gibi faydalı gıdalardan isyanlarv e kötülükler gibi zararlı gıdalara dönmesi, faydalı ilaçlardan öldürücü ilaçlara dönmesidir.
Kişinin dünyada bir yolcu gibi yaşaması ve ahirette ise sanki o ahiretin ehlindenmişg ibi konaklaması kalbin sıhhatinin alemetlerindendir.
Kalp Hastalığının Sebeplerinin Mühimleri
Kalp hastalıkları için birçok sebepler vardır. En önemli ve en tehlikelileri ise şunlardır:
1-Allah’ın dini hakkıda şüphe meydana getiren ve itikadı bozan şüpheler.
2- Allah’ın emirlerinin önüne nefsin arzularının geçirilmesine ve ve irade ve niyetin bozulmasına sebep olan nefsi istekler.
İbni Kayyim’in dediği gibi bu iki şey insanın fazla konuşmak, fazla bakmak, fazla yemek, insanlarla fazla karışmaktan meydana gelen zehirlerle karşı karşıya kalmasından meydana gelir.
Çünkü bu kalbe en tesirli zehirdir. İleride bu zehirler hakkında kısaca bahsedeceğiz.
Lisanın Tehlikeleri
1- Çok konuşmak: Çünkü lisan kalbe giden bir kanaldır. Konuşulan şey iyi, salih şeyler olursa kalbe salih şeylerg ider, kötü şeyler olursa şerler, kötülükler gider.
Bundan dolayı Tirmizi Bil b. Haris el-Mezni’den şu hadisi şerifi rivayete diyor: “Rasulullah (s.a.v.) buyurdular ki:
“Bir kul Allah’ın hoşnut olduğ ukelimelerden bir kelimeyi ehemmiyet vermeyerek söylerde Allah o kimseyi bu kelime sebebiyle birçok derecelere yükseltir. Bir kul da Allah’ı öfkelendirecek kelimelerden bir kelimeyi, hiç ehemmiyet vermeden söyler de, kendisi o kelime sebebiyle cehennemin içine düşer.”
Buna göre insanın yapması gereken şey dilini sıkı tutması ve söyleyeceği sözü kontrol altında bulundurmasıdır. Ebu Bekir es-Sıddık’ın eliyle dilini tuttuğu v eşöyle dediği rivayet olunur:
“Hangi neticeye vardıysam bunun sebebiyle vardım.” Nice kelimeler vardır ki sahibine “beni bırak, beni bırak” der.
Ey Müslüman kardeşim! Konuşacağın kelimeyi tutut. Çünkü mü’minin sözü, lisani kalbinin arkasındadır. Münafığın lisani ise kalpsizdir. Mü’mine gelince konuşmak istediğnide lisanının söylemeyi murad ettiğ ikelamı kalbe sunar. Eğer hayır ise onu söyler, şer ise geri çevirir.
Münafık ise onun lisanıda kalpsizdir. Onun dilinin ucuna birşey geldiğinde kalbine danışmaksızın ne olursa olsun söyler. Bundan dolayı Rasulullah (s.a.v.) Buhari ve Müslim’in rivayet ettiğ isahih hadisi şerifte şöyle buyuruyor:
“Her kim Allah’A ve ahiret gününe inanıyorsa hayır söylesin, yahut sussun.”
Bu hadisi şerif ricalleri ölçmek için ve Allah indindeki derecelerini bilmek içinv esile sayılır.
Eğer kişi suskun, vakarlı ve konuştuğnuda ancak hayır konuşan birisi ise o kişi inşaallah Mevla’nın sevdiklerindendir. Eğer geveze, kendisinde fayda olmayan şeyler hakkında çok konuşan birisi ise Allah muhafaz eylesin. Allah’In sevmediği kişilerdendir. VE bu özelliği sebebiyle o kişiden Allah’a ve ahiret gününe inanma sıfat ıkalkar.
Lisanın Tehlikelerinden Kurtulmanın Yolu
Lisanın tehlikeleri iki yoldan gelir. Batıl, boş kelam tehlikesi, hakkı söylememe tehlikesi.
Batıl söz söyleyen, konuşan şeytandır. Hakkı söylemekten sükut eden, söylemeyen ise dilsiz şeytandır. Kurtulmanın yolu ise hakkı söylemek, batıldan susmaktır. Başkalarının gıyabında konuşanlar, ırzların ahücum edenler bunun gıybet olduğunu gıybetin de İslam’da büyük günahlardan olduğunu bilmiyorlar.
Gıybetten ve Alay Etmekten Sakınmak
Peygamber efendimize soruldu ve şöyle dedi:
“Gıybet senin kardeşini çirkin gördüğü şeyle zikretmendir.”
O şey o kişide varsa gıybettir. Eğer yoksa o zaman ise iftiradır.
Burada görüyoruz ki kardeşimizin çirkin göreceği şeyi söylemek iki haldede günahtır, seyyiedir. Allah muhafaza eylesin. Allahu Teala buyuruyor:
“Ey inananlar! Bİr topluluk bir diğerini alaya almasın, belkide onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar kendilerinden daha iyidirler.” (Hucurat: 11)
BAşkaları ile alay etmeye, dalga geçmeye gelince, kendisi ile dalga geçilen kişi Allah katında dalga geçenden daha efdaldir. Sonra Allahu Teala şöyle buyuruyor: “Nefislerini ayıplamayınız.” Başkalarını açıkça yahut işaretle ayıplamakda nefsi ayıplamak gibidir.
Allahu Teala “Lakap takarak ayıplamayınız” buyuruyorz. Yani bunun manası başkaların ıçirkin gördükleri isimler ve lakablar ile lakaplandırmamaktır. Bilakis yapması gereken bir müslümanı onun en sevdiği isimle, hoşuna giden lakapla çağırmasıdır. Mesela çağıran kişi şöyle der: “Ey falan (ismi ile çağırır) ya da, Ey falanın babası, Ey Allah yolunda kardeşim. Ey kara adam, Ey şaşı, Ey sakat veya başka noksanlık bildiren şekilde çağırmasına gelince bu ise Allahu Tealanın yasakladğı şeydir. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
“İmandan sonra fasıklık ismi ne kötüdür.
Bütün bunlardan görüyoruz ki bir müslümana lisanını serbest bırakması, ağzına geleni konuşması uygun değildir. Bilakis müslümanın yapması lazım olan şey Allah’tan korkarak konuşacakların ısınırlandırması Allah’ın sevdiği ve razı olduğ uşeyleri konuşmasıdır.”
Kalp hastalığının sebeplerinden olan bu lisan en tehlikeli sebeptir. Muaz’ın hadisinde Rasulullah’ın verdiği cevap bize yeterlidir:
“Biz konuştuklarımızdan hesaba çekilecek miyiz?” Efendimiz şöyle buyuruyor:
“Annen seni kaybetmesin ey Muaz... İnsan cehennemde yüzleri üzerine ancak lisanları neticesinde düşerler.”
Bakma Tehlikesi ve Gözü Yummak
2- Çok Bakmak: Çünkü bakma kalbe ulaşan bir yoldur. Eğer bakılan şey Allah’ın sevdiği ve razı olduğu şeylerden ise kalbe ulaşan hayır olur. Eğer haram kıldığ ışeylerden ise Allah muhafaza eylesin kalbe ulaşan şey şer olur.
Bundan dolayı Allahu Teala Nur suresinde şöyle buyurdu:
“Mü’minlere şöyle bakışlarının bir kısmını yumsunlar.”
Allah’ın onlara haram kıldığına bakmayarak.
“Ve ferclerini muhafaz etsinler.”
Ancak Allah’ın onlara zevcelerinden helal kıldıkları müstesna.
“Bu, kendileri için daha temizdir. Allah, onların bütün yaptıklarından haberdardır.” “Ve mümin kadınlara da söyle”
Emir kadınlara yönelik olduğu gibi erkeklere de yöneliktir.
“Bakışlarının bir kısmını yumsunlar.”
Kendileri örtülü, hicaplı olsalar bile. Örtü kadın ıbaşkalarının gözlerinden korur. Lakin o kadının üzerine vacip olan gözünü yumması ve erkeklere bakmamasıdır.
Gözü yumma emri Allahu Teala hazretlerinin mü’minlere söylemisi için Peygamber efendimize yönelttiği bir emirdir. Mü’minler kısa bir sürede Rasulullah’a itaat edecektir. Çünkü onlar Allah’a rab, islama din Muhammed’e rasul ve Nebi olarak razı olmuş kişilerdir.
Gözü yummanın sebebi hakkında birisi soru sorarsa cevap da yine Allahu Tealadan şu ayeti kerime ile gelir:
“Bu kendileri için daha temizdir.” Yani kişinin yüce nefisli, yüksek himmetli çarşılarda, sokaklarda, caddelerde ve umumi mekanlarda müslümanların namuslarına hırsızlık yapmaktan ve bakmaktan yüz çeviren kişi olması Allah katında daha büyük ve daha faziletlidir.
Eğer sen mü’min bir erkeksen bu bakışların mahremlerine, akrabalarına ve ev halkına yapılmasına razı olmazsın. Ey müslüman kardeşim! Zinanın ödenmesi gereken bir borç olduğunu bilmen sana yeter. Bunun hakkında Şafi (r.a.) şöyle buyuruyor:
“Zina bir borçtur. Eğer borcu alırsan
Şunu bil ki ödenmesi senin ailenden olur.
Her kim bir evde bin dirhemlik zina ederse
Kendi evinde ise çeyrek dinara zina olur.
Siz iffetli olun ki kadınlarınızda iffetli olsun
Müslümana yakışmayan şeyden kaçının.”
Bunun gibi “Herkim insanların kapısını çalarsa kapısı çalınır” denmiştir. Her kim kendi namusunu korumayı isterse müslümanların namusunu korusun. Çünkü ceza yapılan iş cinsindendir.
Burada gördüğümüz gibi gözü yummakta kalbin selameti ırzın muhafazası vardır. Selefin bazısından şu söz rivayet olunmuştur:
“Her kim gözünü haramlarla doldurursa Allahu Teala o gözleri cehennem taşıyla doldurur.” Ve Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:
“Her kim Allah’tan sevabını umarak gözünü yumarsa Allah ona karşılığnıda... tadını bulacağı iman verir.”
Yine Efendimiz buyuruyor: “Bakış şeytanın zehirli oklarından bir oktur.”
Burada müslümanın idrak etmesi gerkene ebedi bir sır vardır. Haram bakış hadisi şerifte üç vasıfla vasıflandı. Onlar da “O oktur ve zehirlidir, insanların düşmanı olan iblis katındadır.”
Nazım şöyle diyor:
“Bütün işlerin başlangıcı bakıştır.
Cehennemin çoğuda küçümsenen günahlardandır.
Neticesi zararlı olan şey bakanı sevindirir
Tehlikeye dönüşen soruna merhaba değil
Nice bakışlar vardır ki sahibinin kalbinde
Yaysız ok tesiri yaptı.”
Gözü yummak kalbi rahatlatır. Rastgele her yere bakmak, serbest bakmak ise insanın ahlamasına, pişmanlığına, iç geçirmelere, hastalıklara, yanık izlerine,a şk hastalıklarına sebep olur. İbn Kayyim buyuruyor ki:
“Haram bakış tehlikesi altında yaşayan kalp ateşte kızartılmış kuş gibi yaşar.”
Kalbin için bakışlarını öncü gönderdiğnide
Görülenler seni yorgun düşürür
Sen hepsini elde etmeye kadir olmadığını
Ve bazısına (yokluğuna) da sabredemeyceğini görürsün.
Gözü yummak hakkında söylenecek söz bu kadar değildir. Bilakis gözü yummak fazilettir. Bunun hakkında efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Kendisine cehennem ateşinin dokunmayacağı üç göz vardır. Allah korkusundan ağlayan göz, Allah yolunda bekçilik yapan göz, Allah’ın haramların abakmayan göz.”
Burada şunu söylememiz de faydalıdır. İbn Kayyim:
“Şifa veren ilaçlar hakkında soru sorana yeterli cevaplar” isimli kitabında gözü yummanın 12 faidesini saymıştır.
İnsanlarla Karışmak, İç İçe Bulunmak ve Oturmak
İnsanlar intibat açısından dört kısımdır:
1- Kendileriyle görüşmen mutlaka lazım olan ve onlara yiyeceğe ve içeceğe ihtiyaç duyduğun gibi ihtiyaç duyduğun kişilerdir. Onlarda alimler, Allah’ı bilenlerdir. Bu ihtiyaç da alimlerin derselrinde, halkalarında ve zikir meclislerinde bulunmayı gerektirir. Burada alimlerle oturmak için alimlerin şartlarını dinlemekv e onlarla yetinmeye harslı olmaktır.
2- Bu kısım ise hastalandığında ihtiyaç duyduğun iyileştiğnide ise ihtiyacının kalmadığı ilaca ihtiyaç duyduğun kadar kendilerine ihtiyaç duyduğun insanlardır. Bunlar da hayat koşullarının, geçim şartlarının seni irtibatta bulunmaya mecbur ettiği, beraber çalıştığın, Allah’ın emirlerine uymayan, asi iş arkadaşları gibi kişilerdir.
Onlarla ünsiyet, yakınlık kurmak uygun değildir. Ancak iş zarureti kadar alaka kurar.
3- Diğer kısım ise kendileriyle irtibat kurmanın ani öldürücü zehirg ibi olduğu kimselerdir. Onlar mevlüd merasimi ve benzeri gibi şeyleri yapan, ve bu yaptıklarının dinde yeri olmadığı halde dinin emirlerini yerine getirdiklerini zanneden bid’at ve sapıklık ehli kişilerdir. Bu kişiler bid’atleri ve sapıklıkları ile Allah’a yaklaşmayı murad ediyorlar. Fakat bunlar Allah ve Rasulunun emretmediği, bid’atlerdir. Bunlar terkolunmuştur. Çünkü din Allah ve Rasulunun boyduğu kanunlardır. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Her kim şu dinimizde onda olmayan şeyi ortaya çıkarırsa o şey reddolunmuştur.”
Din kamildir, noksansızdır. Allahu Tealanın şu sözüne binaen artırmaya ve eksiltmeye ihtiyaç duymaz: “Bu gün için dininizi en kamil kıldım size olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’a razı oldum.”
İşte bunlar kalp hastalıklarının sebepleridir. Allah’tan bize ve size hastalıkta afiyet vermesini, doğru yoldan sapmaktan bizi muhafaz etmesini isteriz. Allah’ın salat ve selamı peygamberimiz Muhammed’in, ailesinin ve ashabının üzerine olsun.
ŞEYTANIN HİLELERİ
Hamd alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. Ey Allah’ım hamd sana mahsusdur. Ta ki sen razı oluncaya kadar. Ey Allah’ım hamd sana mahsusdur. Ta ki sen razı olduktan sonra da. Şehadet ederim ki senden başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki Muhammed (sa.v.) senin kulun ve elçindir. Sen onu elçilerden bir müddet sonra gönderdin. Onun ile göğüsleri açın, gözleri onun ile aydın ettin, kulakları onun ile doyurdun, hak yolu onun ile muti kıldın. Allahu Teala onun misk ve hoş kokusu kadar güvercinler öttüğü müddetçe, bülbüller namelerine devam ettiği müddetçe ona salatu selam etsin.
Şüphesiz şeytanın insan ile olan hikayesi ilk insanın yaratılması ile başlamıştı ve hiçbir zaman son bulmadı ve kıyamet gününe kadar devam edecektir. Bu hikaye yani bu köklü düşmanlık hikayesinin başlangıcı babamız olan Adem (a.s.) ile başlamış ve ondan sonrada onun zürriyeti ile devam etmektedir. Allah ve Rasulu bizi şeytandan kaçındırmış.
Ben bu risalede kısa ve öz bir şekilde şeytanın hilelerinden bahsedeceğim vereceği faydanın tamamını Allah’tan rica ediyor ve bunu mizanıma koymasını temenni ediyorum o herşey üzerine kadirdir.
Allah ve Rasulunun Şeytandan Sakındırması
Şüphe yok ki Allahu Teala şeytanın düşmanlığından bizi sakındırmış ve onun bizim çin bir düşman olduğunu haber vererek onun hilesinden ve aldatmacasından bizleri korkutmuştur. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size hayasızlığı emreder. Allah ise size kendi tarafından bağışlanma ve bol nimeti vadeder. Allah’ın nimeti çok geniştir, o herşeyi bilir.” (Bakara: 2/268)
Başka bir ayeti kerimede ise şöyle bildiriliyor:
“Ey iman edenler! Hep birlikte İslam’a ve barışa girin, şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. Size apaçık deliller geldikten sonra yine doğru yoldan kayarsanız bilinki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Bakara: 2/208-209)
Bir başka ayeti kerime:
“Münafıkların durumu da tıpkı şeytanın durum ugibidir. Hani o insana “inkar et!” der de. İnsanda inkar edince: “Doğrusu ben senden uzağım. Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım, der.” (Haşr: 16)
Şeytan dostlarını cehenneme götürür. Herkesin beraberinde bir şeytan vardır, ancak peygamberimiz müstesna. Nebevi olan hadislerden anlaşılıyorki: Şeytan kanın damarda dolaştığı gibi insan da dolaşır. Rasulullah (s.a.v.) herkesle beraber bir şeyten olacağını haber vermiş ona;
“O halde seninle birlikte de var mı?” diye sordular. Rasulullah:
“Evet var lakin bana Allahu Teala yardım etti ve o müslüman oldu” buyurdu.
Şeytan insanlara boş hayaller vadeder. Topluluklarla beraber olup onların önlerine tuzak kurar. Ulemalara ise sakın insanlar vaaz verme şayet o insanların yanına çıkıp vaaz verecek olursan seni şöhrete ve kibire düşürür der. Şöhretten, nam salmaktan, liderlikten korkan insanlar evlerine kapanırlar. Böylece şeytan onları evlerine hapsedmiş olur.
Alim bu hali ile açık meydanları, sahaları saptıran azgın şeytana bırakmış olur. Şeytan da ortalığı yahudi fırkalarından cahil alimlerle ve sapık davetçilerle meşgul eder. Onlar müslümanların bu düşüncelerinden dolayı meydanların sahibi olurlar. Bu ise alim için en büyük günah olur ki bunun sebebi içinde saklamış olduğu ilimdir.
“İndirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti biz kitapta açıkça bildirdikten sonra gizleyenler varya, işte onlara hem Allah lanet eder, hemde bütün lanetleyiciler lanet eder. Ancak tevbe edip, durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıklayanlar hariç. Ben onların günahlarını bağışlarım. Çünkü ben tevbeleri çokça kabul ederim çok merhametliyim.” (Bakara: 2/159-160)
ŞEYTANIN İNSANLARI ALDATMASI
Şeytan saltanat sahiplerine gider ve onlara şayet, kan akıtırlarsa, insanların mallarını alırlarsa, bu saltanatın gelecektede onların olacağını vadeder. Ve onlarda şer’i siyasetten gafil olurlar, ilahi emirleri boş verir, Allah’ın bizlere indirmiş olduğu Kur’an hükümlerini önemsemeyip çirkin görürler...
Şeytan bir gence geldi. Ona yalanla dolu hayaller vadetti. Ona; bugün içki günüdür, gençliğin! Sen o gençliğini hayatta, ganimt bil; yaşlandığın zaman tevbe edebilir kendini Allah’a hazırlayabilirsin.
Ve genç Allah’ın ona acıyacağı bir şekilde sabahlar; şehvetine, saçma sapan arzularına dalmış, kendini hayasız, utanmaz, soytarı şarkıların sevgisine hapsetmiş ve yok edici sevgiyle onlara bağlanmış bir vaziyettedir. Hayvanlara dönüşmüş ve hayvan makamına inmiş bir genç olarak sabahlar! İyiliği tanımaz, kötülüğü ise hiçbir zaman çirkin görmez.
Abdu’l-Kadir Geylani’den sahih olarak anlatılmıştır ki; Şeytan Abdu’l-Kadır Geylani’nin rüyasına girer gökte korkunç ve ürkütü bir hali girerek şöyle der:
“Ey Abdu’l-Kadir ben senin rabbinim sana haramları helal kılıyorum.” Abdu’l-Kadir ise hemen:
“Ey Allah’ın düşmanı yalan söylüyorsun sen şeytansın. Muhakkak ki Allah kötülüğü emretmez ve haram olan bir şeyi helal kılmaz” der.
İmamı Ahmet ölüm döşeğindeyken şeytan ona geldi. O anda imamı Ahmet parmağını ısırıyordu şeytan ona:
“ Ey Ahmed seni elden kaçırdım! Sen hariç ben ne kadar insanı aldattım ama eni aldatamadım” dedi. İmam ona cevaben şöyle dedi:
“La ba’de” yani ben şu an bile senin hilenden ve aldatmandan emin değilim, senin iderliğine ise hiçbir zaman boyun eğmedim.
Ta ki Allah sabit bir söz ile İmam Ahmet’i kurtardı ve bu hal üzere rabbine kavuştu. Şeytan ona muktedir olamadı.
İnsanların birçoğu şeytanın şaşırtmasıyla ona tabi oldular.
Şeytan bir sofiye geldi ve ona bid’at’ın yollarını öğretti. Ta ki bir çoğu şeytan uyup Muhammediyye’nin dininden çıktılar. Şeytan fakir kimseyi ise, Allah’ın o fakire yazmış olduğu kaza ve kaderden ötürü o kişi Allah’a karşı öfkelendirir. O kişi kaza ve kaderinden dolayı Allah’a isyan eder öfkelenir. Ta ki küfre girer.
Şeytan zengin kimseyi de cehenneme girdirir. Çünkü şeytan zengin kimsenin dünyadaki ilk azminin, gayesinin para olduğunu düşündürür ve o parayla kişi zulmeden ve büyüklenir Allah’ı (cc.) unutur. İşte bunların hepsi şeytanın hilelerindendir.
Şeytan’dan Muhafaza Eden Ayetler
Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.v) beni ramazan zekatını korumaya vekil ta’yin etti. (Bir gece) bana bir gelen geldi ve zekat hurmasından avuçlamaya başladı. Ben onu yakaladım fakat o:
“Ben muhtacım, üzerimde de bana muhtaç bir aile (nafakası) vardır.” dedi. Ebu Hureyre (r.a.) dedi ki: Bunun üzerine bende onun yolunu boşalttım (onu salıverdim). İkinci gece yine geldi ve hurmadan avuçlamaya başladı. Onu yakaladım ve:
“Seni elbette Rasulullah’a (s.a.v.) götüreceğim” dedim. O:
“Beni bırak, çünkü ben muhtacım ve üzerimde büyük bir aile yükü vardır.” Bünün üzerine bende onu bıraktım. Fakat üçüncü gece yine geldi. Ben de onu yakaladım. O, yine halini arzetti. Fakat onu bırakmadım ve onu Rasulullah’a (s.a.v.) götürmek istedim. O:
“Beni bırak da sana bir takım kelimeler öğreteyim ki, Allah sana bu kelimelerle fayda ihsan eder, seni şeytandan muhafaza eder” dedi. Ben:
“Bu kelimeler nedir?” diye sordum. O da:
“Yatağına girdiğinde Kürsi ayetini: Allahu la ilahe illah huve’l hayyu’l kayyum, ayetini bitirinceye kadar oku sana sabaha kadar hiçbir şeytan yaklaşamaz” dedi. Bnde onu salıverdim. Sabah olunca Rasulullah’a (s.a.v.) olanları haber verdim. Rasullulah (s.a.v.) tebessüm etti ve bana:
“Sana üç gündür gelenin kim olduğun ubiliyor musun?” diye sordu. Ben:
“Hayır ya Rasulallah” dedim. O zaman dedi ki:
“Sana gelen şeytandı. O çok yalancı olduğu halde bu sefer doğru söylemiştir. Ayetel Kürsi’yi her ne zaman okursan o , sana Allah’tan bir koruyucu olur, şeytan sana yaklaşamaz. Lakin o şeytan her zaman yalan söyleyicidir (bu sözleri haricinde).”
Burada bizlere büyük bir ders vardır. İnsan ancak Allahu Tealanın zikriyle şeytandan kaçabilir. Bu arada hikmetini, delalete düşmüş bir kafirden de alınabileceği ortaya çıkıyor.
Hikmet, müminin kaybetmiş olduğu bir eydir. Onu nerede bulursa alır.
Şeytana isyan etme (dediğini yapmama) cennete girmeye vesiledir
Ey müslüman kardeşim! Şeytan insanlara batılı, hak suretinde gösterir. Allahu Tealanın hikmetlerindendir ki; insanı yarattı. Ta ki temiz olan pis olan ıayırt etsin. Allahu Teala dostlarına cennetini, düşmanlarına ise cehennemini hazırladı. Seleften biri şöyle demiştir: (Zannediyorum ki bu kişi Sufyan b. Uyeyne’dir):
“Şeytan insana gelir ve ona şöyle der: “Sakın müsülman olma çünkü müslüman olmakla mükellef (sorumluluk) sahibi olacaksın.” Fakat insan şeytana isyan eder ve müslüman olur. Bu sefer şeytan o insana gelerek:
“Sakın Allah yolunda hicret etme. Çünkü bu hicret seni karından çocuklarından ayıracak” der. Fakat insan şeytana isyan ederek Allah yolunda hicret eder. Şeytan durur mu o insana yeniden gelerek: “Sakın cihad etme çünkü cihad vesilesiyle canındann olabilirsin, kanın olabilir” der. Fakat insan, şeytana isyan ederek Allah için savaşa katılır. Ve bu insan şeytana isyan etme sebebiyle cennete girer. Deyyan ve tek olan Allah’ın rızasını elde etmiş olur.
Ey Allah’ın kulu! Şeytanın Kur’an’ı çalgı, sayfaları şiirler, dostları ise Allah’ın düşmanları, serveti ise boş emellerdir. Kim şeytana uyarsa, şeytan onu yüz üstü süründürerek cehenneme götürür.
Alemdeki fuhuşlar, büyük günahların işlenmesi, genç ve yaşlıların delalete düşmesi, kan akıtılması, Allah’ın koymuş olduğu hükümlerin önemsenmeyip boş verilmesi ancak ve ancak taşlanmış ve kovulmuş olan şeytanın kandırması ve aldatması ile meydana gelmektir. Allah’ın laneti onun üzerine olsun. O öyle bir şeytandırki, gençleri, mescidden, kahvelere O mushaftan, ahlaksız dergilere sünnetten, bid’at’a Kur’an okumaktan, şarkı dinlemeye hayırlı bir arkatan sapık ve delalet ehli arkadaşları yöneltir, yönlendirir. O öyle bir şeytandırki binlerce müslüman genci Allah’a itaatten saptırarak delalete düşürmüştür. Onlara bak! NAsıl sapıttılar... nasıl doğru yoldan saptılar...
Şayet onlardan geri kalanlar, hayr üzere olan gençler varsa bu Allah’ın onları şeytandan korumasıyla mümkün olmuştur.
Görmezmisin ki ellerindeki mallarla nasıl ma’siyet istediler? Görmezmisin ki sefere çıkan yolcu bulunduğu bölgeden ayrılmakla nasıl Allah’a isyan ediyor! Zannediyorki Allah o bölgedeydi ve şu an onunla değil! Bİlmiyorki Allah her yerde her beldede onunla beraberdir, beldenin içinde de dışında da! Ve dağlar gibi günahlar işliyor: malını, dinini, şerefini, namusunu yok ediyor. Çünkü o şeytana itaat etmektedir.
İnsanın şeytana itaat ettiği gün, mescidler terkedildi, insanlar yatağında uyudular, cemaatler hazır olmadı ve günaha düçar oldular. İşte insanın şeytana itaat ettiği o gün yerin ve göklerin rabbi gadaplandı, onların gözlerini salıverdi onlar o gözlerle kadınlara bakarak fitnelendiler, haram ve rezil şekillere girdiler. Ta ki zina yapar oldular, faizle mal kazandılar, kazandıkları paraları faiz sistemli bankalara yatırdılar. Fakat bu faizden kazandıkları para ilede Rasulullah’ın (s.a.v.) lanetini kazandılar. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular:
“Allah, faiz yiyene, vekil olana, yazıcısına ve şahidine lanet etmiştir.”
“Günahı işlemek ile ona yapmaya niyetli olmak müsavidir.”
ŞEYTANIN İNSANA TUZAKLARI
Ey müslüman kardeşim! Üzerimize düşen, şeytanın bize hazırlamış olduğu hile ve tuzaklardan emin olmamız lazım. Bİzimde bu konuda bazı kararlar almamız bütün gücümüzle beraber Allah’tan yardım liyerek şeytana savaş açmamız lazım. Çünkü bizim Allah’tan başka kurtarıcımız yoktur. Allahu Teala buyuruyor:
“Şeytanın durumu gibi: Hani o, insana küfret, deyipte küfredince, dosdoğru ben senden uzağım, çünkü beni alemlerin RAbbi Allah’tan korkarım der.”
İbni Kesir ve İbni Cerir şöyle dediler:
“Bu ayet beni İsrail’in abidlerinden birisi hakkında nazil olmuştur, ismi Barsis idi. Kendisi büyük abidlerden birisidir. Allah’a ibadete tmek için bir rahibin kulübesine yerleşmişti. Abid’in ibadeti ilminden çok üstündü.”
Halbuki şeytan için, bir alim bin abid’den daha şiddetlidir. Abid, Allah’a ibadet ediyor, ona secde ediyor ve çokça zikrediyordu. Allahu Teala onu imanından ötürü imtihan etmek istedi:
“O insanlar sandılarmı ki, “iman ettik” demeleriyle bırakılacaklarda imtihana çekilmeyecekler?”
Abid rahibin kulübesinde ibadet ederken. Beni İsrail’in mücahitlerinden bir grup gelerek:
“Ey Barsis (ilim ehli onun isminin Barsis olacağını söylemişlerdir). Biz Allah yolunda cihada gitmek istiyoruz. Yalnız bizim bir kız kardeşimiz var senin kulüben tarafında. Ancak onu senden başka bırakabileceğimiz hiçbir Allah kulu yok. Biz cihattan dönene kadar ona göz kulak olur musun?” dediler. Barsis:
“Memnuniyetle” dedi. Mücahid grubu, Allah yolunda cihat etmek için yola çıkmışlardı. Barsis’i se kulübesinde Allah’a ibadet etmeye devam ediyordu. Şeytan ona geldi ve şöyle dedi:
“Ey Barsis şu kadın senin zimmetindedir. Bu genç kız senin ahdindedir. Eğer sen onu terkedecek olursan yalnızlık hissine kapılacak, şayet sen ona yönelerek sabahları selam verebilirsin nasıl olsa o örtülüdür bundan birşey olmaz.” Abid şeytanın sözünü tuttu ve sabahları ona giderek selam vermeye başladı. Şeytan ikinci kez abide geldi ve:
“Şayet onun bulunduğu odaya gidecek olsan, sen yabancı bir erkek olduğundan o senin yanına gelmez” dedi. Abid şeytanın sözünü tuttu ve odasına gitti. Fakat onu göremedi. Şeytan üçüncü kez abide geldi ve:
“O genç ve garip bir kızdır. Ailesi cihada çıkıp onu bıraktıkları için kedini çok yalnız hissediyor keşke birisi onunla ünsiyet kurup biraz konuşsa” dedi. Abid kızın yanına gitti ve onunla ünsiyet kurarak sohbet etti fakat kadın örtülü bir vaziyette idi. Şeytan dördüncü kez geldi ve:
“Sen temiz bir alimsin Allah tarafnıdan korunuyorsun bu halde şeytandan nasıl korkarsın?” dedi. (Halbuki bilmiyor ona bunları öğütleyen şeytanın ta kendisidir.) Abid genç kıza yaklaşarak onu öptü ve daha sonra da kıza tecavüz etti. Kız hamile kalmıştı. Şeytan kızın hamile olduğunu görünce hemen abide geldi ve:
“Bu kızın kardeşleri geldiğinde bu kız onlara olanları anlatır. Ayrıca bu olay bütün halkın zihnini bulandırır ve halkın gözünden düşersin en iyisi bu kızı öldür” dedi. Ve çaresiz abid kızı öldürdü ve evinin bir kenarında çukur açarak kızı gömdü.
Bir müddet sonra kazın kardeşleri cihattan döndüler. Abide gelerek:
“Kardeşimi nerede?” dediler. Barsis, nifak ve riya gözyaşlarını dökerek başladı anlatmaya:
“Takva sahibi bir kızdı ancak hastalandı ona çok dua ettim ancak öldü bende onu defnettim.” Kızın kardeşleri abidin ağlamasına inandılar ve kardeşlerinin ölümüne çok üzüldüler. Şeytan kızın en büyük abisine gelerek ona Barsis’in kızkardeşinin ırzına geçtikten sonra onu nasıl öldürdüğünü anlatır. Aynı şekilde ikinci ve üçüncü kardeşininde rüyasına girerek onları durumdan haberdar etti. SAbah hepsi görüp duyduklarını anlatırlar ve aralarında abide gitme kararı alırlar. Abide gidip:
“Kardeşimizin mesulu sensin!” dediler ve şeytanın onlara açıklamış olduğu yeri kazarak hamile kardeşini buldular. Gerçektende öldürülmüştü. Şeytan abide geldi ve ona:
“Ey Barsis bugün senin hiçbir kurtarıcın yoktur. Ancak Allah’a şirk koşar ve bana secde edersen seni kurtarırım.” dedi. Abid Allah’a küfretti ve şeytana secde etti. Fakat onu asarak öldürdüler ve Allahu Teala şöyle buyurdu:
“Şeytanın durumu gibi. Hani o, insana küfret deyipte küfredincede ben senden uzağım, ben alemlerin Rabbi Allah’tan korkarım der.” Nihayet, ikisinde akıbeti, içinde ebediyyen kalacakları ateştir. İşte zalimlerin cezası budur.” (Haşr: 16-17)
Ey kardeşim, Allah’a sımsıkı sarıl ve Allah’a yönel Allah’ın koymuş olduğu hududu muhafaza etki, Allah’da seni korusun ve gözetsin. Çünkü o Allah ziyadi metiyn ve kuvet sahibidir. Allah’a dön ve ona tevekkül et. O unutma! Eğer Rabbin seni muhafaza etmezse seni kimse muhafaza edemez. Ellerinle Allah’In ipine sımsıkı sarıl. O öyle bir asıldırki sana hiyanetlik yapmaz. Allahu Teala şöyle buyuruyor:
“Ey iman edenler! Hep birlikte islama ve barışa girin, şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.” (Bakara: 2/208)
Bu ayeti kerimede topluca İslama girilmesi bildiriliyor:
“Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.” (En’am: 6/142)
Şeytanın adımları hisleriyle insanı doldurması vesveseleri, hileleri, saptırması, kandırması ve şeytanın metod ve yöntemleridir. İnsan ise şeytandan ancak ve ancak şu dört şey ile kurtulabilir.
Şeytandan Kaçma ve Korunma Yolu
Birincisi: Allah’ı daima zikretmek
“İyi bilinki ancak Allah’ı zikretmekle kalpler huzur bulur.” (Ra’d: 30/28)
“Beni anınki, bende sizi anayım.” (Bakara: 2/152)
İbni Abbas (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Şeytan insanın kalbinin üstüne diz çöker. Eğer insan Allah’ı zikrederse onun zihnini karıştırır, gafil olduğu an ona vesvese verir, şüphesizki o, hayatımızdaki en iyi koruyandır. O, Allah’ı birliyenlerin silahı, O, salih velilerin ulaşmaya çalıştıkları, O, ona ibadet edenlerin kalesi, O, ariflerin kılıcıdır.” Kim Allah’ı zikrederse Allah ona kefil olur, onu korur ve gözetir. Fakat kimde Allah’ı zikretmekten gafil olursa, şeytanın adımlarına, hilesine ve kötülüğüne uymuş olur.”
İkincisi: Abdest
Şeytan necasetli ve abdestsiz insanlarla dolaşır, Necis ve harab olan yerler ile yeri ve göklerin Rabbi olan Allah’ı tanımayan kimselerin kalpleri şeytanın meskenidir.
Şeytan necis olan yerlere sığınır araları çok sever ve oranın ehline karışır. Fakat kimki her zaman abdestli ve temiz şeytandan korunur, şeytan da ondan uzaklaşır. Bir çoklarına uğrayan felaket, sara pislikten ve abdetsiz olmalarından dolayıdır. Şeytan gelir ve onların aralarına karışır! Çünkü şeytan:
“İblis ise cinlerdendi Rabbinin emrinden dışarı çıktı.” (Kehf: 18/50)
Üçüncüsü: Salih Arkadaş ile Beraber Olma
Arkadaşların iyi ve seçkin, beş vakit namazını kılan, Kur’an ve mesud ehli olmalıdır. Böyle olursa, şeytana harb ilan edilir ve şeytana galip gelme hususunda yardımlaşılır. Unutma sürüden ayrılanı kurt kapar. O azgın günah toplulukları beraber olup Allah’ın velilerine karşı pusu kurdular çok yakında seni yolundan, ibadetinden, iradenden soyup alırlar. Bundan dolayı Allahu Tealadan hisseni satın al. Allah’tan gadap olsun. Allah’tan azap olsunve Allah’ın laneti onların üzerlerine olsun.
Şafi şöyle der:
Salihleri çok severim, lakin onlardan olamadım
Umulurki, onların şefaatine nail olurum
Günahkarlarla beraber olmayı çok çirkin görüyorum
O günahkarların seviyesinde olsak bile.
İbni Mübarek ise şöyle der:
Arkadaş sahibi olmak istersen şerefli ve onurlu bir arkadaş bul
Hem iffet ve haya sahibi hemde keremli olsun
Onun hayır dediğ işeye sende hayır dersin
Senin evet dediğin şeye o da evet der.
Ali b. Ebu Talib (r.a.) şöyle demiştir: Salih kardeşleriniz ile azıklanın, onlar, dünya v eahiret için birer hazinedir. Dediler ki; dünyada evet ama ahirette nasıl azıklanacağız.
Ali (r.a.) şöyle demiştir: “Allahu Tealanın şu ayetini bilmez misin?
“O gün Allah’tan korkanlar hariç, (küfürde beraber olan) dostlar o gün birbirine düşmandırlar.” (Zuhruf: 67)
Ey Allah yolundaki kardeşlerim: Salih bir topluluk içerisindeyken Allah’tan kork çünkü o topluluk bir ordu ve Allah’a giden yolda senin yardımcındır.
Dördüncü: Günahları Terketme, günahlardan Yüz Çevirme Çok İstiğfar ve Tevbe Ederek Allah’a Yönelme ve Ona Dönüş:
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
“Onlar bir kötülük yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlarlar da hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Onlar yaptıkları kötülükte bile bile ısrar etmezler.” (Al-i İmran: 3/135)
Ey Allah’ım! Bİzleri bir kötülük yaptıktan sonra zulmettikten sonra Allah’I zikredip, günahları için senden istiğfar talep edenlerden eyle.
Ey Müslüman kardeşim! Bu risale, şeytanın hileleri, nasıl insanlara karışması, onlara nasil galip gelmesi ve şeytandan korunma yolları, ona galip gelme ve ondan kaçınma yolları ile ilgili bir risaledir.
Yücev e büyük olan Allah’tan bununla faydalanmayı, bize öğrettikleri ile amel edip bilmediklerimizi bize bildirmesini, bilgilerimizi artırmayı, ondan korkmayı on ahuşu ile yönelmeyi nasip etmesini istiyoruz. O, buna kadirdir.
Selam, bütün peygamberlere...
Hamd, alemlerin Rabbi Allah’a...
Verilen Sözleri Nasıl Yerine Getirebiliriz.
Hamd, kullarını gözetenv e onlardan haberdar olan Allah’a aittir. O, ne yücedir O Allah’ki gökte burçlar (gezegenler) yaratmış ve çiresine bir kandil (güneş) bir de nurlu ay koymuştur.
O, düşünüp ibret almak yahut şükretmek isteyenler için, gece ile güdzü birbiri ardınca getirendir. Bütün alemlere, (insan ve cinlere) bir korkutucu (peygamber) olsun diye kuluna Kur’an’ı indiren Allah’ın şanı ne yücedir!..
O Allah’ki göklerin ve yerin tasarrufu hep onun. Hiçbir çocuk edinmemiş, mülkünde de onun hiç ortağı yoktur. Her şeyi yarattı da ona bir nizam verdi; onun mukadderatını tayin buyurdu.
Şehadet ederim ki; ibadete layık ve müstehak hiçbir zat yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed (s.a.v.) onun kulu ve elçisidir. Rabbi onu, yol gösterici, müjdeleyici, korkutucu ve ona davet edici nurlu bir kandil etmiştir.
Ey Allah’ım! Lüeyoğullarının izzet sancağının taşıyıcısı, Abd Menaf b. Kusayy içinde yüksek makam, nur ve alemet sahibi, Tevrat’ta ve İncil’de zikredilen, Yüce öğretici ve Cibril ile desteklenmiş olan Rasulullah’a ailesine ashabına bol selam, salat eyle!
Ey Müslüman Kardeşim!
Allah’ın bize en büyük nimeti bizi imana hidayet etmesidir. Hamd ve güzel sena bizi imana ulaştıran bu yola yaklaştıranın Muhammed (s.a.v.) göndermekle bizi hidayetle rızıklandıran Allah’a olsun. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Bize olan davetinin ne kadar çok etki ve tesirleri vardır. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Bİze Peygamber göndermesinin ne kadar çok faidesi vardır. Her kim Allah’ın peygamber efendimiz ile gönderdiği yoldan başka bir yol ile hidayete ereceğine inanırsa Allah’ın meleklerinv e bütüni nsanların laneti o kişinin üzerine olur.
Allahu Teala onun tevbesini ve fidyesini kabul etmez, onun tarafına bakmaz ve onu temize çıkarmaz. Artık onun için elemli bir azap vardır.
Peygamber efendimizden sahih olarak rivayet edilmiştir ki o şöyle buyurdu:
‘Allahu Teala’nın benimle göndermiş olduğu ilimv e hidayetin misali bereketli yağmur gibidir.”
Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: ‘Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki eğer yahudilerv e hiristiyanlar beni işitir de bana iman etmezlerse, cehenneme gireceklerdir.”