يجب علينا أن نقدر الله حق قدره
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Onlar Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa Kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası) ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir." (Zümer: 39/67)
Bu ayet-i Kerimeyle aynı manada hadis ve eserler varid olmuştur.
İmad İbn Kesir diyor ki:
"Allah (c.c.) buyuruyor ki: Müşrikler Allah'ı hakkıyla takdir edemediler de, O'nunla birlikte başka şeylere taptılar. Oysa Allah, kendisinden başka büyük olmayan en yüce varlıktır. Her şeye Kadir ve her şeye Maliktir. Her şey O'nun kahrı ve kudreti altındadır."
Mücahid:
"Bu, Kureyş hakkında inmiştir." der.
Süddi de der ki:
"Azamet gereği O'nu tazim etmediler."
Muhammed b. Ka'b da şöyle der:
"Eğer Allah'ı hakkıyla takdir edebilseydiler, O'nu yalanlamazlardı."
Ali b. Ebu Talha İbn Abbas'tan aktarıyor:
"Onlar, Allah'ın kendi üzerlerindeki kaderine ve kudretine inanmayan kafirlerdir. Kim buna iman etmezse, o kimse hakkıyla Allah'ı takdir etmemiş demektir."
Bu ayetle aynı mevzuda bir çok hadis gelmiştir. Bu hususta izlenip, benzer durumlarda takip edilecek yol, selef mezhebinin yoludur. Bunu aynen, keyfiyetsiz ve tahrifsiz olarak geldiği gibi kabullenmektir. Bu konuda Musannifin (r.a.) zikrettiği gibi, İbn Mesud da hadis zikretmiş ve demiştir ki:
"Hahamlardan biri, Rasulullah'a (s.a.v.) gelerek:
"Ey Muhammed! Biz Allah'ın gökleri bir parmak üzerinde, yerleri bir parmak üzerinde, suyu bir parmak üzerinde, toprağı bir parmak üzerinde, diğer varlıkları da bir parmak izlerinde kılacağına, sonra hepsine:
"Hakim benim" diyeceğine dair malumata rastlıyoruz."
Rasulullah (s.a.v.) hahamın bu sözlerine o kadar tebessüm etti ki, mübarek dişleri göründü ve Zümer Suresinin 67. yetini okudu.
Aynı hadiseyi Müslim şu farkla rivayet eder:
"...Dağları ve ağaçları da bir parmak üzerinde kılarak, sonra hepsini sarsarak diyecek ki: "Hakim benim, Allah benim." (Buhari,Tevhid: 19,36, Tefsir: 39/2, Müslim, Munafikun:19-22, Tirmizi, Tefsir: 40, Ahmed, 1/457)
Buhari'deki rivayette de şöyledir:
"Gökleri bir parmak üzerinde kılacak, suyu ve toprağı da bir parmak üzerinde kılacak, sair mahlukatı da bir parmak üzerinde kılacak..." (Buhari,Tevhid: 19,36, Tefsir: 39/2, Müslim, Munafikun:19-22, Tirmizi, Tefsir: 40, Ahmed, 1/457)
Abdullah (r.a.) dedi ki:
"Kitap ehlinden bir adam Nebi'ye ;s.a.v.) geldi ve dedi ki:
"Ey Ebul Kasım! Sana, Allah'ın yaratıklarını bir parmağına koyduğu, gökleri başka parmağına, yerleri de bir parmağına, ağaçları bir parmağına, suyu bir parmağına ve öteki varlıkları da bir parmağına koyduğu haberi ulaştı mı ve bu halde iken "Melik Benim" dediği sana geldi mi?" İşte bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) güldü de azı dişleri görülmeye başladı, Allah (c.c.) bu bilginin sözünü doğrular mahiyette olarak Zümer 67. ayetini indirdi." (Buhari, Tefsir: Zümer 2, Müslim, Munafikun: 19-22)
İbn Abbas (r.a.) dedi ki:
"Rasulullah (s.a.v.) oturduğu bir sırada kendisine bir yahudi gelerek şöyle dedi:
"Ey Ebul Kasım! Ne dersin, Allah gökleri yarattığı gün işaret parmağını göstererek- şu parmağı üzerine koydu,yeri de şu parmağına, dağları şu parmağına, diğer yaratıkları da şu parmağına?"
Bütün bunları parmaklarıyla işaret ediyordu.
İşte bunun üzerine Allah (c.c.) Zümer 67 ayetini indirdi." (Tirmizi Tefsir, 40. Tirmizi bu hadis için Hasen sahih gariptir demiştir)
Ebu Hureyre'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Allah, dünyayı kabzeder ve semayı da sağ eliyle dürer de şöyle buyurur: "Benim Melik. Nerede dünyanın melikleri?" (Buhari, Tevhid: 19, 36)
İbn Ömer'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Allah, Kıyamet günü yerleri bir parmağında kabzedecek, Sema da sağ elinde bulunacak, sonra şöyle buyuracak: "Ben Melik'im." (Buhari, Tevhid: 19, 36)
İbn Ömer'den (r.a.):
"Bir gün Rasulullah (s.a.v.) minberin üzerinde Zümer 67 ayetini okudu.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"İşte eliyle böler hareket eder, elini öne doğru ve geriye doğru getirir götürür, yüce Allah kendi zatını över: "Benim Cebbar, benim Mütekebbir, benim Melik, Benim Aziz, Benim Kerim."
Bu sırada minber Rasulullah'ı salladı da 'Neredeyse onu düşürecek' dedik." (Ahmed, 3/72)
İbni Ömer'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Kıyamet günü Allahu Teala gökleri dürüp, sağ kabzasına alır ve: "Hakim benim! Nerede azgınlar? Nerede gururlananlar?" der. Sonra yedi kat yeri dürüp, sol kabzasına alır ve:
"Hakim benim! Nerede azgınlar? Nerede gururlananlar?" der." (Müslim, Munafikun: 24, Ebu Davud, Sünnet: 19, İbn Mace, Mukaddime: 13, Zühd: 33, Ahmed, 3/72)
İbn Ömer'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Allah, Kıyamet günü yerleri kabzedecek, sema da sağ elinde olacaktır." (Müslim, Munafikun: 19, 22)
Bu ve bu manadaki hadisler Allah'ın azametine, kudretinin büyüklüğüne, mahlukatının yüceliğine delalet eder. Allah (c.c), kullarına kendisini sıfatlarıyla ve mahlukatının taşkınlık ve hayret uyandıran durumlarıyla tanıtıyor.
Bütün sıfatları O'nun kemalini tanıtır ve gösterir. Tek mabud O'dur, Rububiyet ve Uluhiyetinde şeriki yoktur. O'nun, Celal ve azametine yaraşır şekildeki sıfatlarının varlığına delalet eder.
Temsilsiz isbat, ta'tilsiz tenzih.
İşte bu, Kitap ve Sünnetin gösterdiği, ümmetin selefinin, imamlarının ve onlara güzellikle uyanların kabul ettikleri, Kitap ve Sünnet naslarının delalet ettiği gerçektir ki bunlar iman ve İslam üzere hep onların izini takip etmişlerdir.
Şimdi bu sahih hadislerde, Rasulullah'ın (s.a.v.) Rabbine olan saygısını, Allah'ın kemal sıfatlarını O'nun azamet ye celaline yaraşır şekilde anlattığını bir gör. Yahudinin, Allah'ın sıfatlarıyla ilgili olarak verdiği haberi doğruladığını düşün. Bu sıfatların hepsi Allah'ın azametine delalet ederler. Rasulullah'ın (s.a.v.), Allah'ın Arş üstündeki uluvvunu kabul ettiğini, buna karşı bir şey söylemediğini düşün. Rasulullah (s.a.v) 'Bundan murad edilen bu değildir' diye bir şey söylememiştir. Bunlar, Allah'ın sıfatlarının mahlukatın sıfatlarına nezdinin murad olunmadığını gösteriyor. Eğer böyle bir şey hak olsaydı, emir olan Rasul bunları ümmetine tebliğ ederdi. Çünkü Allah (c.c.) dinini onunla kemale erdirdi, nimetini onunla tamamladı, apaçık mesajı o tebliğ etti. Salat ve Selam ona, ashabına ve Din gününe dek onlara uyanlaradır. Sahabe (r.a.), Allah'ın kemal sıfatlarını ve Celal na'tlarını, Rasulullah (s.a.v.) nasıl bildirmiş ve Rabbini bunlarla nasıl vasfetmişse aynen almış, bunlara iman etmişler, Rablerinin Kitabına ve Kitabının tazammun ettiği sıfatlarına da aynen inanmışlardır.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Sana kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası olan bir kısım ayetler muhkemdir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fîtne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez." (Al-i İmran: 3/7)
Aynı şekilde Tabiin de güzel bir şekilde onlara tabi olmuş ve onların tabileri de aynen onları izlemişlerdir. Muhaddis imamlar ve fakihlerin tümü, Allah'a. O'nun kendi zatını ve Rasulü'nün O'nu vasfettiği şekilde iman etmişler, sıfatlar konusunda hiçbir şeyi inkar etmemişlerdir. Bunlardan hiçbiri, 'Bunların zahiri murad edilmemiştir' ya da 'Böyle yapmakla teşbih ortaya çıkar' dememişlerdir. Aksine hepsi de böyle diyenlere karşı çıkmış, şüpheleri önlemek için büyük kitaplar meydana getirmişlerdir. Bunların hepsi de Ehl-i Sünnet vel Cemaatin elinde mevcuttur.
Şeyhülislam İbn Teymiye (r.a.) derki:
"İşte Allah'ın Kitabı baştan sona dek, aynı şekilde Rasulü'nün Sünneti, sahabe ve tabiinin ve müçtehid imamların sözleri tamamen bunlarla doludur. Hepsi de, Allahu Teala'nın her şeyin üstünde, semavatın üstünde, Arş'ının üzerinde istiva etmiş olduğunu naslarıyla ortaya koymakta ve açıkça belirtmektedirler.
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
"Kim izzeti istiyorsa, bilsin ki gerçekten izzet bütünüyle Allah'ındır. Güzel söz yalnız O'na yükselir, onu da salih amel yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler (e gelince), onlar için çok şiddetli bir azab vardır. Onların tasarladıkları boşa çıkıp bozulur." (Fatır: 35/10)
"Hani Allah demişti ki: "Ey İsa, muhakkak Ben seni (ecelinle) öldürürüm, seni kendime yükseltirim, seni (öldürmeye kasd eden) o kafirler arasından tertemiz çıkarırım ve sana uyanları Kıyamete kadar o inkara sapanların üstünde tutarım. Sonra hepinizin dönüşü Banadır. İşte o zaman anlaşmazlığa düştüğünüz konularda aranızda Ben hükmedeceğim." (Al-i İmran: 3/55)
"Hayır Allah onu kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Nisa: 4/158)
"(O azab) Üstün ve yüce dereceler sahibi olan Allah'tandır. Melekler de ruh (Cebrail) da oraya miktarı ellibin yıl olan bir günde yükselir." (Mearic: 70/3-4)
"O herşeyi gökten yere tedbir eder (çekip çevirir, düzene koyar). Sonra miktarı sizin saymanıza göre bin yıl olan bir günde O'na yükselir." (Secde: 32/5)
"Üstlerinde her hususta hakim olan Rablerinden korkarlar ve emrolunduklarını yaparlar." (Nahl: 16/50)
"Yerde ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. O, herşeyi çok iyi bilendir." (Bakara: 2/29)
"Gerçekten sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşi, ayı ve yıldızları kendi buyruğuna baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir." (A'raf: 7/54)
"Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden, işleri evirip-çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur, öyleyse O'na kulluk edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?" (Yunus: 10/3)
Bu ayetlerde Tevhidin iki çeşidinden söz edilmektedir.
"Allah O'dur ki, gökleri gördüğünüz şekilde direksiz yükseltmiştir. Sonra Arş üzerine istiva etmiştir. Güneşi de ayı da emrine boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir süreye kadar akıp gider. Her işi yerli yerince düzenler, ayetleri uzun uzadıya açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız." (Rad': 13/2)
"O (Kur'an), yeri ve yüksek gökleri yaratan Allah tarafından indirilmiştir. Rahman Arşa istiva etti." (Taha: 20/4-5)
"Sen asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)'a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter." (Furkan: 25/58)
"O, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde aratan ve sonra Arş'a istiva edendir. Rahman'dır. bunu (bundan) haberi olana sor." (Furkan: 25/59)
"Allah, gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı sonra Arş'a istiva etti. Sizin O'nun dışınla bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. Yine de öğüt ilip düşünmeyecek misiniz?" (Secde: 32/4)
"Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir." (Hadid: 57/4)
Burada Allah'ın ilminin ve kudretinin umumiliği anlatılmaktadır.
"Gökte olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? Bir bakmışsınız ki, o (yeryüzü) sallanıp çalkalanmaktadır." (Mülk: 67/16)
"Yoksa gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir rüzgar göndermeyeceğinden emin misiniz? Siz o taktirde Benim uyarmam nasılmış bilip öğreneceksiniz." (Mülk: 67/17)
"Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir." (Fussilet: 41/36)
Müçtehid imamlar, verdikleri eserlerinde Cehmiye, Mutezile ve Eş'ariler gibi sıfatları inkar edenlere sahabe ve tabiinin sözleriyle cevap vermişlerdir. İşte bunlardan birisi de Hafız Zehebi'nin "Kitabul Ulüvv" ve başkaca eserlerinde sahih senedlerle, Rasulullah'ın (s.a.v.) eşi, annemiz Ümmü Seleme'den (r.a.) rivayet ettiği gerçeklerdir.
Ümmü Seleme (r.a.), "Rahman Arş'a istiva etti" ayetiyle ilgili olarak demiştir ki:
"İstiva bilinmeyen bir şey değildir, keyfiyeti akılla anlaşılır da değildir, bunu inkar ise küfürdür." (İbnul Münzir, Lalikai ve daha başkaları sahih senedlerle rivayet itmişlerdir)
Süfyan b. Uyeyne'den sabit olduğuna göre, demiştir ki:
"Rabia b. Abdurrahman'a 'İstiva nasıldır?' diye sorulunca demiştir ki:
"İstiva bilinen bir şeydir, keyfiyeti ise meçhuldür. Risalet görevi Allah'tandır. Rasulün görevi de tebliğdir. Bize düşen ise tasdik etmektir."
İbn Vehb demiştir ki:
"Biz İmam Malik'in yanında idik. Bir adam geldi ve:
"Ey Ebu Abdullah! Rahman'ın Arş'a istivası nasıldır?" dedi. İmam Malik (r.a.) başını eğdi, buram buram terlemeye başladı ve dedi ki:
"Rahman Arş'a istiva etti. Tıpkı nefsini vasfettiği gibi. Bu bakımdan "nasıl" diye sorulmaz. Çünkü, "nasıl" ondan aldırılmıştır. Sen bid'at sahibi birisin. Çıkarın onu." (Beyhaki sahih bir isnadla İbn Vehb'ten rivayet etmiştir)
Aynı şekilde Yahya b. Yahya'dan da rivayet edilmiştir. Onun lafzı da şöyledir:
"İstiva meçhul değildir, keyfiyeti akılla kavranılır değildir. Buna iman vacip (farzdır), bundan sormak da bidattir."
Zehebi der ki:
"Bunlara dikkat et. İstivayı Allah için nasıl da var olarak kabul ediyorlar. Verdikleri emre, makuldür,diyorlar. Bu lafzın tefsire de ihtiyacı yoktur. Bundan keyfiyeti reddetmişler, kabul etmemişlerdir.
Buhari, Salih'inde der ki:
"Mücahid dedi ki:
"İstiva; 'Arşı'nın üstünde yükseldi' demektir."
İshak b. Rahuye de der ki:
"Bir çok müfessirden dinledim, şöyle diyorlar:
"Rahman Arş'a istiva etti" demek, "yükseldi, üstüne çıktı" demektir."
Muhammed İbn Cerir Taberi de, "Rahman Arş'a istiva etti" ayetiyle ilgili olarak şöyle demiştir:
"Yükseldi,üstüne çıktı. Bunun şahitleri, örnekleri sahabe, tabiin ve tebei tabiinin sözlerinde bir hayli çoktur. İşte bunların birisi de Abdullah b. Revaha'nın sözüdür. Der ki:
"Allah'ın vaadinin hak, kafirlerin yerinin de ateş olduğuna tanıklık ederim. Aynı zamanda Arş, suyun üstünde dolaşmakta, Arş'ın da üstünde alemlerin Rabbi Allah'ımız. Meleklerin onu taşımakta olduklarına da şehadet ederim."
Darimi, Hakim ve Beyhaki en Sahih isnadlarıyla Ali b. Hüseyin b. Şakik'ten rivayet ediyorlar, demiştir ki:
"Abdullah b. Mübarek'ten şöyle dediğini dinledim:
"Biz Rabbimizin, halkından uzak, yedi kat göğünün üstündeki Arş'ının üzerinde istiva ettiğini biliriz; ancak biz Cehmiye'nin dediği gibi demeyiz."
Darimi der ki:
"Abdullah b. Mübarek'e, 'Rabbimizi nasıl biliriz?' diye sorulmuş, demiş ki:
"O'nu, yedinci semanın üstündeki Arş'ının üzerinde ve yarattıklarından uzak olarak biliriz."
Evzai'nin sözü daha önce geçmişti. Tabiunun çoğu şöyle derdi:
"Doğrusu Allah'ın zikri yarattıklarından ayrıdır. Biz Sünnette geldiği gibi O'na iman ederiz."
Ebu Amr Talemneki, "Kitabul Usul" adlı eserinde der ki:
"Ehli Sünnetten müslümanlar arasında, Allah'ın zatıyla Arş'ının üzerinde istiva ettiği konusunda icma vardır."
Yine bu kitapta der ki:
"Ehli Sünnetin icmaına göre, Allah, mecazi manada değil, gerçek anlamda Arş'ının üzerinde istiva etmiştir."
Daha sonra kendi senediyle Malik'ten, onun şu sözünü aktarır:
"Allah göktedir, ilmi ise her yerdedir."
Sonra yine aynı kitapta der ki:
"Ehli Sünnetten müslümanların icmaına göre, nerede olursanız olun, Allah sizinle beraberdir" kavlinin manası ve Kur'an'da buna benzer ifadelerin manası, bunun Allah'ın ilmi olduğudur. Allah zatıyla göklerin üstündedir, Arş'ının üstünde nasıl dilerse öyle istiva etmiştir."
İşte bu, onun kitabındaki lafızdır.
Bu türden ifadeleri sahabe, tabiin ve müctehid imamların sözlerinde çokça bulabiliriz. Biz, Allah'ın, Kitap ve Sünnette kendi zatı hakkında haber verdiği şeyleri olduğu gibi, Allah'ın Celal ve Azametine yaraşır bir şekilde kabul ederiz. Allah (c.c.) kendi sıfatlarının yaratıklarının sıfatlarına benzetilmesini menetmiştir. O, temsilsiz ve keyfiyetsizdir. Nitekim bu konuyu bu bölümde aktardık.
Hafız Zehebi diyor ki:
"Allah'ın Arş'ın üstünde olduğunu inkar ettiğini işittiğim ilk kimse Ca'd b. Dirhem'dir. Bu kişi aynı şekilde Allah'ın tüm sıfatlarını da inkar etmiştir. Halid b. Abdullah Kasri kendisini öldürmüştür. Bununla ilgili hikaye herkesçe meşhurdur. Cehmiye'nin İmamı Cehm b. Safvan bu görüşü işte bu zattan almıştır. O, bu görüşünü açıkça söylemiş, bunu ispatlamak için şüphe uyandıracak birtakım deliller ileri sürmüştür. Bu olay tabiin asrının sonlarında meydana gelmiştir. Onun bu görüşlerine çağının müctehid imamlarından Evzai, Ebu Hanife, Malik, Leys b. Sa'd, Sevri, Hammad b. Zeyd, Hammad b. Seleme, Abdullah b. Mübarek ve bundan sonra gelen hidayette önder imamlar karşı çıkarak cevaplamışlardır. Şam bölgesinin müctehid imamı olan Evzai, hicretin 150. yılının başlarında bu düşüncenin çıktığı bir sırada demiştir ki:
"Bize Abdulvasi' el- Ebheri'nin senediyle Ebu Bekir, Beyhaki'ye dayanarak haber verdi. Bize Ebu Abdullah Hafız haber verdi, bana Muhammed b. Ali Cevheri -Bağdat'ta- haber verdi. Bize İbrahim b. Heysem, bize Muhammed b. Kesir Masisi anlattı, dedi ki:
"Evzai'den şöyle söylediğini dinledim:
"Biz -tabiundan çok sayıda kişi- şöyle derdik:
"Gerçekten Allah Arş'ın üstündedir. Sıfatlarıyla ilgili olarak Sünnette gelene iman ederiz." (Beyhaki 'Sıfat' kitabında tahric etmiştir, ravileri sika imamlardır)
İmam Şafii (r.a.) der ki:
"Allah'a ait isim ve sıfatlar vardır, kimse bunları reddedemez. Kim aleyhine hüccet sabit olduktan sonra bunlara karşı çıkarsa küfre girer. Ancak hüccet gösterilmeden önce o kimse bilmemesi sebebiyle inkar ederse mazurdur. Biz bu sıfatların varlığını kabul eder, teşbihi de reddederiz. Tıpkı Allah'ın kendi zatında bunu reddettiği gibi:
"Onun gibi hiçbir şey yoktur, O Semi'dir ve Basir'dir" (Fethul-Bari'den)
İbn Abbas (r.a.) diyor ki:
"Yedi kat gökler ve yedi kat yerler, Allah'ın kabzasında ancak sizin avucunuzdaki bir hardal tanesi gibidir."
Musannif muhtasar olarak aktarmıştır.
Sünen-i Ebu Davud'da yer alan ise şöyledir:
Abbas b. Abdulmuttalib'ten rivayete göre demiştir ki:
"İçinde Allah Rasulü'nün de bulunduğu bir toplulukla beraber Bahta denilen yerde idim. Bu sırada kendisine bir bulut uğradı, bu buluta bakarak şöyle buyurdu:
"Siz buna ne ad verirsiniz?" Sahabe:
"Sehab (Bulut)" dediler.
Rasulullah:
"Müzen de" dedi, onlar da:
"Müzen de" dediler.
Rasulullah:
"İnan da" dedi, onlar:
"İnan da" dediler.
Ebu Davud derki:
"İnanı doğru olarak kesin bilmiyorum"
Rasulullah (s.a.v.):
"Siz gökler ile yer arasındaki uzaklığın ne kadar olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu. Onlar 'Bilmiyoruz' dediler. Rasulullah:
"Doğrusu ikisi arasındaki uzaklık ya yetmişbir, ya yetmişiki veya yetmişüç yıldır, onun üstündeki gök te bir o kadar uzaktadır" dedi. Böylece yedi göğü tümüyle saydı. "Sonra yedinci gökte bir deniz vardır, onun en alt kısmıyla en üst kısmı arasındaki mesafe tıpkı bir sema ile ötekisi arasındaki mesafe kadardır. Sonra bunun üzerinde sekiz ev'