মুছা আ. ও ফেরআউনের কাহিনী

প্রবন্ধ পেইজ পরিচিতি
শিরোনাম: মুছা আ. ও ফেরআউনের কাহিনী
ভাষা: তুর্কি
লেখক: মুহাম্মদ মুসলিম শাহীন
প্রকাশনায়: ইসলাম প্রচার ব্যুরো, রাবওয়াহ, রিয়াদ
সংক্ষিপ্ত বর্ণনা: আল্লাহ রাব্বুল আলামীন নবী ও রাসূলদের কাহিনী আলোচনা করেছেন তার পবিত্র কালামে। এ প্রবন্ধে মুছা আ. এর সাথে ফেরআউনের কথা-বার্তা, বিতর্ক আলোচনা করা হয়েছে
সংযোজন তারিখ: 2007-12-13
শর্ট লিংক: http://IslamHouse.com/66630
:: এই শিরোনামটি বিষয় অনুসারে নিম্নের ক্যাটাগরিগুলোতে বিন্যস্ত ::
এই ‘বিষয় পরিচিতি’টি নিম্নোক্ত ভাষায় অনূদিত:: তুর্কি - আরবী - থাই - মালয়ালাম - বসনিয়ান - উযবেক
বিষয়ের সংযুক্তিসমূহ ( 2 )
1.
MUSA -ALEYHİSSELÂM- İLE FİRAVUN KISSASI
149.3 KB
: MUSA -ALEYHİSSELÂM- İLE FİRAVUN KISSASI.pdf
2.
MUSA -ALEYHİSSELÂM- İLE FİRAVUN KISSASI
88 KB
: MUSA -ALEYHİSSELÂM- İLE FİRAVUN KISSASI.doc
বিস্তারিত বিবরণ

Musa -aleyhisselâm- ile kendisine îmân edenler, yola çıktıkları zaman Firavun ve askerleri, onları takip etmeye başladılar. İki topluluk birbirini görünce, Musa -aleyhisselâm- ile kendisine îmân edenler denize doğru, Firavun ve askerleri de onlara doğru ilerlediler. Musa -aleyhisselâm-'a îmân edenler: İşte yakalandık! dediler. Musa-aleyhisselâm- onlara: Asla! (Durum, sizin belirttiğiniz gibi değildir. Onlar bizi yakalayamazlar.) Şüphesiz ki Rabbim (yardımıyla) benimle beraberdir. O bana, (benim ve sizin kurtuluşunuz için) yol gösterecektir. Allah Teâlâ, Musa      -aleyhisselâm-'a: 'Asân ile denize vur!' diye vahyetti. (Musa -aleyhisselâm- asâsı ile denize vurunca, deniz) derhal yarıldı ve İsrailoğulları topluluğu sayısınca denizde on iki yol açıldı. Musa -aleyhisselâm- ile kendisine îmân edenler, açılan yollara girip diğer taraftan çıktılar. Firavun ve askerleri de denizde açılan bu yollara girip onları takip etmeye başladılar. Allah Teâlâ denize emredince deniz onların üzerine kapandı. Böylelikle bedenleri denizde boğulmaya, ruhları da sabah-akşam cehennemde ateşle azap görmeye maruz kaldı.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

         ﮢﮣ                      [ سورة غافر الآية: ٤٦]

Onlar (Firavun âilesi, kabirlerinde azap olunurlar ve hesap gününe kadar) sabah akşam ateşe sunulurlar:[1] Kıyâmetin kopacağı gün de (yaptıkları kötü amellerine karşılık olarak) Firavun âilesini en şiddetli azaba sokun!"[2]

Firavun ve askerleri, günah ve mâsiyetlerinin akibeti sebebiyle, alanlar için bir ibret ve ders olmuştur.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

                      ﭦﭧ                                              [ سورة يونس الآية: ٩٠]

"Biz, İsrâiloğullarını denizden geçirdik.Firavun ve askerleri, zulmetmek ve düşmanlık etmek için onları takip ettiler.Nihâyet onu boğulma çepeçevre kuşatınca, (Firavun): Gerçekten, İsrâiloğullarının îmân ettiği ilâhtan başka bir ilâhın olmadığına ben de îmân ettim. Ben de müslümanlardanım, dedi "[3]

Bunun üzerine Allah Teâlâ Firavun'a şöyle seslendi:

        ﭿ                      ﮉﮊ                          [ سورة يونس الآيتان: ٩١ – ٩٢]

"(Ey Firavun!Ölüm sana gelip çattıktan sonra Allah'ın ibâdete lâyık yegâne ilâh olduğuna) şimdi mi îmân ettin. Oysa (ölüm gelmeden önce) sen, Allah'a karşı gelmiş ve (O'nun yolundan yüz çeviren) bozgunculardan olmuştun. (Dolayısıyla can çekiştiğin ve ölümü gördüğün anda tevbe etmen sana hiçbir fayda vermez).Bugün, (helâk olmanı yalanlayanın sana bakması için) senden sonra gelecek olanlara ibret olman için seni bedeninle yüksek bir yere koyacağız. Şüphesiz ki insanların bir çoğu, âyetlerimizden habersizdirler (âyetlerimizi ne düşünürler, ne de onlardan ibret alırlar)."[4]

Firavun:

          [ سورة النازعات الآية: ٢٤]

 "(Firavun:) Ben, sizin en yüce Rabbinizim! dedi."[5]

ve:

                        ﭿ [ سورة القصص من الآية: ٣٨]

  "Ey ileri gelenler! Ben, sizin için benden başka (ibâdeti hak eden) bir ilâh bilmiyorum/tanımıyorum."[6]

Deyip durduktan sonra, insanlar onun ölümünün gerçek olduğundan emîn olabilmeleri için deniz onu ölü olarak dışarı attı. İşte zulmün ve haddi aşmanın akibeti, böyle olur.

Âhiret azabı ise daha çetin ve daha kalıcıdır.

Abdullah b. Abbas'tan -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, kendisine Âşûrâ günü orucu hakkında sorulduğunda o şöyle demiştir:

{ مَا رَأَيْتُ النَّبِيَّ - صلى الله عليه وسلم - يَتَحَرَّى صِيَامَ يَوْمٍ فَضَّلَهُ عَلَى غَيْرِهِ إِلاَّ هَذَا الْيَوْمَ يَوْمَ عَاشُورَاءَ وَهَذَا الشَّهْرَ يَعْنِي شَهْرَ رَمَضَانَ } [ رواه البخاري ومسلم ]

"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i, bu Âşûrâ günü orucu ile bu Ramazan orucunun dışında, üstün tuttuğu başka bir günün orucunun fazîletini ararken görmedim."7]

Âşûrâ gününün büyük bir fazîleti ve geçmişten gelen bir kudsiyeti vardır. Âşûrâ günü orucunun fazîleti, peygamberler -Allah'ın salât ve selâmı onların üzerine olsun- arasında bilinmekteydi.

Nitekim Nuh ve Musa -Allah'ın salât ve selâmı, her ikisinin üzerine olsun- bu günde oruç tutmuşlardı.

Yine Ehl-i kitap da bu günde oruç tutmuştur. Aynı şekilde Kureyş kabilesi de câhiliye döneminde bu günde oruç tutardı.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Âşûrâ orucu konusunda dört hali vardı:

1. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Mekke'de iken bu orucu tutar, ancak insanlara tutmalarını emretmezdi.

Nitekim Âişe -Allah ondan râzı olsun- bu konuda şöyle der:

{ كَانَ يَوْمُ عَاشُورَاءَ تَصُومُهُ قُرَيْشٌ فِي الْجَاهِلِيَّةِ وَكَانَ النَّبِيُّ - صلى الله عليه وسلم - يَصُومُهُ، فَلَمَّا قَدِمَ الْمَدِينَةَ صَامَهُ، وَأَمَرَ بِصِيَامِهِ، فَلَمَّا نَزَلَ رَمَضَانُ كَانَ رَمَضَانُ الْفَرِيضَةَ، وَتُرِكَ عَاشُورَاءُ، فَكَانَ مَنْ شَاءَ صَامَهُ، وَمَنْ شَاءَ لَمْ يَصُمْهُ } [ رواه البخاري ومسلم ]

[8]

2.  Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Medine'ye geldiği zaman Ehl-i kitabın bu günde oruç tuttuklarını ve bu güne tâzim gösterdiklerini gördü. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda emrolunmadıkça Ehl-i kitap ile mutabık kalmaktan hoşlanırdı. Bu sebeple kendisi bu günde oruç tutmuş, insanlara da bu günde oruç tutmalarını emretmiş ve onları bu konuda teşvik etmiştir. Hatta sahâbe -Allah onlardan râzı olsun-, çocuklarına bile bu günde oruç tuttururlardı.

Nitekim Abdullah b. Abbas'tan -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunan hadiste o şöyle der:

 { أَرْسَلَ رَسُولُ اللَّهِ - صلى الله عليه وسلم - غَدَاةَ عَاشُورَاءَ إِلَى قُرَى الْأَنْصَارِ الَّتِي حَوْلَ الْمَدِينَةِ مَنْ كَانَ أَصْبَحَ صَائِمًا فَلْيُتِمَّ صَوْمَهُ، وَمَنْ كَانَ أَصْبَحَ مُفْطِرًا فَلْيُتِمَّ بَقِيَّةَ يَوْمِهِ، فَكُنَّا بَعْدَ ذَلِكَ نَصُومُهُ وَنُصَوِّمُ صِبْيَانَنَا الصِّغَارَ مِنْهُمْ إِنْ شَاءَ اللَّهُ، وَنَذْهَبُ إِلَى الْمَسْجِدِ فَنَجْعَلُ لَهُمْ اللُّعْبَةَ مِنْ الْعِهْنِ،فَإِذَا بَكَى أَحَدُهُمْ عَلَى الطَّعَامِ أَعْطَيْنَاهَا إِيَّاهُ عِنْدَ الْإِفْطَارِ } [ رواه البخاري ومسلم ]

"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Âşûrâ günü sabahı Medine'nin çevresindeki Ensâr'ın köylerine elçiler yollar (ve onlara şöyle söylemelerini emrederdi): Kim bugün oruçlu halde sabahladıysa, orucunu tamamlasın.Kim de bugün yemiş veya içmişse, günün geri kalan kısmını oruçlu olarak tamamlasın.Bu emirden sonra bizler de bugünde oruç tutar, çocuklarımızdan küçük olanlara Allah'ın izniyle oruç tuttururduk.Onları alıp mescide götürür ve onlara yünden oyuncak yapardık.Çocuklardan birisi yemek için ağladığı zaman, iftara kadar oyalanması için o oyuncağı kendisine verirdik."9]

3. Ramazan orucu farz kılınınca, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- sahâbeye Âşûrâ orucunu tutmalarını emretmeyi ve bunun üzerinde durmayı bıraktı. Nitekim bu konuda Âişe'nin -Allah ondan râzı olsun- rivâyet ettiği hadis daha önce geçmişti. İslâm âlimlerinin çoğunluğu, Âşûrâ orucunun müstehap olduğunda emin değillerdir.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- hayatının sonunda, Âşûrâ orucunu sadece onuncu günde tutmamaya, hatta orucunda Ehl-i kitaba aykırı hareket etmek için bu güne başka bir gün eklemeye karar vermiştir.

Nitekim İbn-i Abbas'tan -Allah ondan ve babasindan râzı olsun- rivâyet olunan hadiste, o şöyle der:

{حِينَ صَامَ رَسُولُ اللَّهِ - صلى الله عليه وسلم - يَوْمَ عَاشُورَاءَ وَأَمَرَ بِصِيَامِهِ،قَالُوا: يَا رَسُولَ اللَّهِ! إِنَّهُ يَوْمٌ تُعَظِّمُهُ الْيَهُودُ وَالنَّصَارَى، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ - صلى الله عليه وسلم - : فَإِذَا كَانَ الْعَامُ الْمُقْبِلُ إِنْ شَاءَ اللَّهُ صُمْنَا الْيَوْمَ التَّاسِعَ. قَالَ: فَلَمْ يَأْتِ الْعَامُ الْمُقْبِلُ حَتَّى تُوُفِّيَ رَسُولُ اللَّهِ - صلى الله عليه وسلم -} [ رواه مسلم ]

"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Âşûrâ günü oruç tuttuğu ve ashâbına da bu günde oruç tutmalarını emrettiğinde, onlar şöyle dediler: Ey Allah'ın elçisi! Âşûrâ günü, yahûdi ve hıristiyanların yücelttiği bir gündür, dediler.Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: O halde gelecek yıl olursa, inşaallah (onuncu gün ile birlikte) dokuzuncu günü de tutarız.İbn-i Abbas der ki: Gelecek yıl gelmeden Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- vefât etti."[10]

İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- de bu konuda şöyle der:

";Âşûrâ orucunun dereceleri üç şekildedir:

1. En mükemmeli: 9, 10 ve 11. günlerin tutulmasıdır.

2. 9 ve 10. günlerin tutulmasıdır.Hadislerin çoğu da buna delâlet etmektedir.

İbn-i Abbas gibi ilk müslümanlardan bir topluluk, Âşûrâ orucunu yolculuk halinde de tutarlardı. Nitekim bu konuda şöyle demişlerdir: Ramazan orucundan yolculukta tutulmayan günler sayısınca, Ramazan dışında yılın başka günlerinde kaza edilebilir. Fakat Âşûrâ orucu kaza edilemez.

Âşûrâ orucu hakkında rivâyet edilen en ilginç şey ise, vahşi hayvanlar, sürüngenler ve karıncalar bugünde oruç tutarlardı.Bu orucun fazîletlerinden birisi de bugün, Allah Teâlâ'nın bir topluluğu bağışladığı, başka bir topluluğu da bağışlaya-cağı bir gündür.Nitekim aşağıdaki hadis bu konuda delildir:

{ عَنْ عَلِيٍّ قَالَ: سَأَلَهُ رَجُلٌ فَقَالَ: أَيُّ شَهْرٍ تَأْمُرُنِي أَنْ أَصُومَ بَعْدَ شَهْرِ رَمَضَانَ؟ قَالَ لَهُ: مَا سَمِعْتُ أَحَدًا يَسْأَلُ عَنْ هَذَا إِلاَّ رَجُلاً سَمِعْتُهُ يَسْأَلُ رَسُولَ - صلى الله عليه وسلم - وَأَنَا قَاعِدٌ عِنْدَهُ، فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللَّهِ! أَيُّ شَهْرٍ تَأْمُرُنِي أَنْ أَصُومَ بَعْدَ شَهْرِ رَمَضَانَ؟ قَالَ: إِنْ كُنْتَ صَائِمًا بَعْدَ شَهْرِ رَمَضَانَ، فَصُمْ الْمُحَرَّمَ؛ فَإِنَّهُ شَهْرُ اللَّهِ فِيهِ يَوْمٌ تَابَ فِيهِ عَلَى قَوْمٍ، وَيَتُوبُ فِيهِ عَلَى قَوْمٍ آخَرِينَ } [ رواه الترمذي ]

"Ali b. Ebî Tâlib'den-Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle der: Bir adam kendisine: 'Ramazan ayından sonra hangi ayda oruç tutmamı emredersin? diye sordu. Ali-Allah ondan râzı olsun- ona dedi ki: 'Ben, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yanında otururken bir adamdan başka hiç kimsenin bu konuda sorduğunu işitmedim. Adam: 'Ey Allah'ın elçisi! 'Ramazan ayından sonra hangi ayda oruç tutmamı emredersin?' diye sordu.Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki: 'Ramazan ayından sonra oruç tutmak istersen, Muharrem ayında oruç tut.Çünkü Muharrem ayı, Allah'ın ayıdır.Bu ayda öyle bir gün vardır ki Allah o günde bir topluluğu bağışlamış, yine o ayda başka bir topluluğu bağışlayacaktır."11]

 


[1] Bu âyet, kabir azabının delillerinden birisidir. Ehl-i sünnet ve cemaat'in ittifakıyla kabir azabı hem ruh, hem de bedene olur. (Tahâviye Akîdesi Şerhi, s: 385)

[2] Ğâfir (Mü'min) Sûresi:46

[3] Yunus Sûresi:90

[4] Yunus Sûresi:91-92

[5] Nâziât Sûresi: 24

[6] Kasas Sûresi: 38

[7] Buhârî ve Müslim

[8] Buhârî ve Müslim

[9] Buhârî ve Müslim

[10] Müslim

[11] Tirmizî

Daha geniş bilgi için: İbn-i Receb'in: "Letâifu-l-Meârif" (s:45-53) adlı eseri ile İbn-i Kayyim'in "Zâdu'-l-Meâd" (c:1, s:349) adlı eserine bakınız.

Go to the Top