หุก่มการละหมาดพร้อมญะมาอะฮฺ
NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ
Hamd, yalnızca Allah'adır.
İslâm âlimlerinin iki görüşünden en doğru olanına göre, farz namazları mescit veya câmide cemaatle kılmak, gücü yeten erkeklere farzdır. Bunun birçok delili vardır.
Bunlardan bazıları şunlardır:
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"(Ey Muhammed!) Sen (savaş meydanında) içlerinde bulunup da onlara namaz kıldırmak istediğin zaman, onlardan bir gurup ayağa kalkıp seninle namaza dursunlar, silahlarını da yanlarına alsınlar."[1]
Âyetin bu kısmının delil olan yönü şudur:
Birincisi: Allah Teâlâ, mü'minlere cemaat namazını emretmiştir.Sonra bu emrini ikinci gurup hakkında ikinci defa tekrarlamış ve şöyle buyurmuştur:
"Namazda olanlar secdeye vardıklarında, diğer bir grup düşmana yüzlerini dönmüş bir halde sizi korumak için arkanızda dursunlar. (İlk grup, ikinci rekâtı kendileri kılıp selâm verdikten sonra), namaza henüz başlamamış olan diğer grup gelip seninle birlikte namaza dursunlar.(Bir rekâtı seninle birlikte kıldıktan sonra, ikinci rekâtı kendileri tamamlasınlar). Düşmanlarından sakınıp silahlarını da yanlarına alsınlar."[2]
Bu, cemaat namazının erkeklere farz olduğuna delildir. Allah Teâlâ, ilk gurubun fili sebebiyle ikinci guruptan cemaat namazını düşürmediğine göre, şayet cemaat namazı sünnet olsaydı, savaşta düşmanın saldırısına uğrama korkusu özrü, özürler içerisinde en önde geleni olurdu. Şayet cemaat namazı farz-ı kifâye olsaydı, ilk gurubun fiili sebebiyle bu, ikinci guruptan düşerdi.
Bu âyet, cemaat namazının erkeklerin üzerine farz olduğuna delildir.
Bu üç sebep şunlardır:
1. Allah Teâlâ cemaat namazını emretmiştir.
2. Sonra ikinci defa cemaat namazını emretmiştir.
3. Allah Teâlâ, savaşta düşman korkusu halinde bile cemaat namazını terketmeye izin vermemiştir.
1. Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- sâbit olduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Nefsim elinde olan Allah'a yemîn olsun ki, içimden şöyle yapmaya kasdettim. Odun toplanmasını emretmeyi, sonra namazın kılınması için ezan okunmasını, daha sonra da birisinin mü’minlere namaz kıldırmasını emredeyim. Ardindan namaza gelmeyen erkeklere arkalarından gelip onlar evlerindeyken evlerini ateşe vereyim. Nefsim elinde olan Allah'a yemîn olsun ki, namaza gelmeyenlerden birisi, üzerinde et bulunan bir kemik veya koyunun toynağının arasındaki azıcık bir et bulacağını bilse, yatsı namazına gelirdi.” [3]
2. Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- sâbit olduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Şüphe yok ki münâfıklara en ağrı gelen namaz, yatsı namazı ile sabah namazıdır. Şayet münâfıklar yatsı ve sabah namazındaki ecir ve fazîleti bilmiş olsalardı, emekleyerek de olsa bu iki namaza gelirlerdi. Şüphe yok ki içimden şöyle yapmaya azmettim: Namazın kılınmasını emredip, sonra kâmet getirilmesini, sonra da birisinin mü’minlere namaz kıldırmasını emredeyim.Ardından da ellerinde odun bağları bulunan adamlarla birlikte gidip, namaza gelmeyenlerin evlerini onlar evlerindeyken ateşe vereyim.”[4]
3. Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- sâbit olduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Şayet evlerde kadınlar ve çocuklar olmasaydı, yatsı namazını kıldırmaya başlar ve ashâbımın gençlerinden bir guruba da (namaza gelmeyip) evlerinde bulunanları onlara yakmalarını emrederdim.”[5]
4. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, evlerde cemaatle namaz kılmaları gerekmeyen kadınlar ve çocukların bulunmasının evleri ateşe vermesine engel olan şey olduğunu haber vermiştir.Şayet Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, kadınlarla çocukları evlerde bulundukları sırada evleri yakacak oslaydı,cezalandırılmayı hak etmeyen kimseler de cezalandırılmış olurlardı.
5. Ebû Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, şöyle demiştir:
"Gözleri görmeyen bir adam, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e gelerek: Ey Allah’ın elçisi! Beni mescide götürecek kimsem yoktur. Evimde namaz kılmama izin var mı? diye sordu.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- önce izin verdi. Sonra onu çağırıp: “Ezânı işitiyor musun?” diye sordu. Âmâ adam: “Evet” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu: “O halde icâbet et (cemaate gel).”[6]
Gözleri görmeyen adam, İbn-i Ümmi Mektûm idi.
Başka bir rivâyette ise İbn-i Ümmi Mektûm şöyle demiştir:
"Ey Allah'ın elçisi! Ben gözleri görmeyen, evi mescide uzak olan ve beni mescide götürecek kimsesi olmayan birisiyim. Namazı evimde kılmama bir ruhsat (izin) bulabilir misin? dedim. Buyurdu ki: Ezânı işitiyor musun? o da : Evet, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: Senin için bir ruhsat bulamıyorum, dedi." [7]
Mutlak emir, farz olduğuna delâlet ettiğine göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- gözleri görmeyen, evi mescide uzak olan ve kendisini mescide götürecek kimsesi olmayan bu kul için bir ruhsat olmadığını açıkça beyan etmiştir.Şayet kul, namazı evinde tek başına kılmak veya mescitte cemaatle kılmak arasında serbest (muhayyer) olsaydı, bu serbestliğe ilk önce gözleri görmeyen bu adam hak sahibi olurdu.
6. Abdullah b. Abbas'tan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:
“Her kim, ezanı işitir de onu mescide gelmekten alıkoyan bir özrü olmazsa, (evinde veya işyerinde) kılmış olduğu bu namaz kendisinden kabul olunmaz.Sahâbe: Özür nedir Ey Allah'ın elçisi? diye sordular. Buyurdu ki: Düşman korkusu veya hastalıktır.”[8]
7. Abdullah b. Mes'ud'dan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:
“Kıyamet günü müslüman olarak Allah’a kavuşmak isteyen, nerede ezân okunursa namazları orada kılsın. Şüphesiz ki Allah, Peygamberinize hidâyet yollarını meşrû kılmıştır. Bu namazlar da hidâyet yollarından birisidir. Şayet siz, cemaatten geri kalan şu adam gibi namazları evinizde kılarsanız.Peygamberinizin yolunu terketmiş olursunuz. Peygamberinizin yolunu terkederseniz, işte o zaman sapıtırsınız.Her kim, güzel bir şekilde abdest alır, sonra da bu mescitlerden birisine giderse, attığı her adım için, Allah ona bir sevâp yazar, derecesini bir kat yükseltir ve bir günahını da siler. Bizim zamanımızda namazdan ancak münâfıklığı belli olan kimse geri kalırdı. Hasta olan kimse, iki kişi tarafından koltuklanarak namaza getirilir ve safta durdurulurdu” [9]
Başka bir rivâyette ise şöyle demiştir:
Yine Abdullah b. Mes’ud’dan -Allâh ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle der :
“Şüphe yok ki Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bize hidâyet yollarını öğretmiştir. Bu hidâyet yollarından birisi de ezân okunan mescitte namaz kılmaktır.”[10]
Bunun delil olan yönü şudur:
Abdullah b. Mes’ud -Allâh ondan râzı olsun-, namazı cemaatle eda etmekten geri kalmayı, nifakı bilinen münâfıkların alametlerinden saymıştır.
Allah Teâlâ'dan, kendisini gereği gibi anmakta ve O'na güzel bir şekilde ibâdet etmekte bize yardımcı olmasını dileriz.
[1] Nisâ Sûresi: 102
[2] Nisâ Sûresi: 102
[3] Buhârî ve Müslim
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bununla, o kimsenin değersiz ve hakir bir şeyi elde etmek için gayret edeceğini belirtmek istemiştir.
[4] Buhârî ve Müslim
[5] Ahmed
Ebu Davûd'un rivâyetinde ise Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "...... düşman korkusu ve hastalık olmadığı halde namazlarını evlerinde kılanlara gidip de onlar evlerindeyken evlerini ateşe veredeyim."
[6] Müslim
[7] İmam Ahmed ve Ebu Dâvûd
[8] Tirmizî ve İbn-i Hibbân
[9] Müslim
[10] Müslim