Bogobojazni
Allah Teala buyurmuştur ki: “Muhakkak ki, Allah muttakileri sever.”(Tevbe 4)
Takva: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem göğsüne işaret ederek üç defa: “Takva buradadır” buyurmuştur.[1] Diğer rivayette:
“Şüphesiz Allah cisimlerinize ve suretlerinize bakmaz, lakin kalplerinize bakar.” Bunu söylerken parmağıyla göğsüne işaret etti.[2] Yani zahirdeki amellerle takva hâsıl olmaz. Takva ancak kalbe Allah Teala’nın azameti, haşyeti ve murakabesinin yerleşmesiyle hâsıl olur.[3]
Muttakiler: Gaybe iman eden, namazı ikame eden ve Allah’ın rızıklarından infak eden, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e indirilene ve ondan öncekilere indirilenlere iman eden, ahirete yakin ile iman eden, ahitlerine vefa gösteren, Allah’ın haram kıldıklarından sakınan, Allah’a itaat eden, peygamberlerin sonuncusu ve efendisi ile gönderilen şeriata tabi olanlardır.
Onlar Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Onlara şeytan aksilik çıkardığı zaman Allah’ın cezalandırmasını, bol sevabını, vaadini ve tehdidini hatırlayarak tevbe ederler, Allah’a sığınarak O’na yönelirler ve hemen O’na dönüş yaparlar. Onlar üzerinde oldukları şeyi gördüklerinde bu halden uyanarak istikamete dönerler.
İbn Abbas radıyallahu anhuma dedi ki: “Muttakiler: Allah’a şirk koşmaktan kaçınan ve Allah’a itaat ile amel eden müminlerdir.”
Yine şöyle demiştir: “Muttakilerden maksat bildikleri hidayeti terk etmenin cezası konusunda Allah'tan sakınanlar ve hidayetin getirdiği hakikati tasdik ile Allah'ın rahmetini dileyenlerdir.”
el-Hasen el-Basri dedi ki: “Müttakîler Allah'ın kendilerine haram kıldıklarından kaçınan ve farz kıldıklarını edâ edenlerdir.”
Nitekim denilmiştir ki; Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh, Übey b. Ka’b radıyallahu anh’e takva hakkında sordu. O da dedi ki:
“Hiç dikenli bir yoldan geçtin mi?”
“Evet” dedi.
“Peki ne yaptın?” diye sordu.
“Paçayı sıvadım ve sakınmaya gayret ettim.” Dedi.
“İşte takva budur.” Dedi.[4]
“Takvâ sahipleri cennetlerde ve ırmakların kenarlarındadır. Güçlü ve Yüce Allah'ın huzurunda hak meclisindedirler.”(Kamer 54-55)